Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

17…69…148… Hangisinin peşinden koşmaya değer…

Türkiye dünyanın en büyük 17. Ekonomisi…
İlk 10’a girmeyi hedefliyor!
Küresel rekabetin ana belirleyicisi olan inovasyonda ise 69. Sırada.
Ama bir de 148. Sırada olduğu bir konu var.
Basın özgürlüğünde 148. Sırada!

Bu listede, Jamaika ilk 20’de… Kosta Rika 19, Namibia 21, Surinam23, Mali 25, Nijer 29. sırada… Tanzanya 34, Papua Yeni Gine 35, El Salvador 37, Gana 41 de. Haritada yerini bulmakta zorlanacağımız Komoros 45, Samoa 56, Burkina Faso 69. sırada.
Türkiyenin karşısında  “148” yazıyor…
Hemen arkasından Meksika ve Afganistan geliyor. Etopya, Ürdün ve Bangladeş 127, 128 ve 129. sıraları paylaşıyorlar.
Sınırlar Ötesi Gazeteciler örgütünün dünya basın özgürlüğü sıralaması. İngiltere’nin 28, Fransa’nın 38, Amerika Birleşik Devlerinin ise 57. Sırada olması bir “teselli” olabilir mi?
Birinci sırada ise Finlandiya var!

Yaşamın kalitesi ve gelişmesi için öncelikle “neyin” peşinden koşmaya değer? Hani derler ya; “bir atımlık barutun varsa nereye atacaksın?”
Ekonomi, inovasyon ve özgürlükler arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaksak hengisi tercihimiz olmalı?

15 Kasım’da kutlanan dünya hapisteki yazarlar gününe Türkiye “ancak” hapisteki 71 gazeteci ile katkıda bulunabiliyor!

Gözümüze ilişen bir başka haber:
“Bağımsız İletişim Ağı (BİA) Medya Gözlem Masası’nın 2011 Ocak-Şubat-Mart
Medya Gözlem Raporu, 62’si
gazeteci toplam 103 kişinin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek davalardan yargılandığını ortaya koyuyor”

Ey Özgürlük!
Sincaplardan, kunduzlardan,  Platon’un bir gün kolunda bara bile girdiği söylenen
ornitorenklerden bile esirgenmeyen özgürlük aklı, mantığı ve sağduyusu olduğu iddia
edilen insanlardan alıkonuluyor!
Bir tek devekuşları memnun hayatından!
Türkiye 148. sırada basın özgürlüğü liginde. Halkın oylarıyla parlamentoya gönderdiğini sandıkları gazeteci milletvekili de Mecliste değil hapishane hücresinde!

Ey özgürlük!
Zülfü Livaneli’nin notalarında genzimizi yakan sözcüklerin dudaklarımıza döküldüğü
Paul Eluard’ın şiiri. Nazi işgali sırasındaki Fransız direnişçilerinin ortak söylemi  idi.
Livaneli’nin notalarında
Okulda defterime, sırama ağaçlara, yazarım adını
Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara yazarım adını
Yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, kralların tacına
En güzel gecelere, günün ak ekmeğine, yazarım adını
Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına,
Gölgede değirmene yazarım.
Uyanmış patikaya, serilip giden yola,
Hınca hınç meydanlara adını ey Özgürlük
diye başlıyordu…

Hukunun özgürlükleri “özgürleştirdiği”  toplumlar var…
Bir de özgürlüklerin hukuku “hukuklaştırdığı” toplumlar var.
Hak, hukuk, adalet … Tabii ki… Ama önce özgürlük…

Düşünmeden edemiyor insan;
Tarih boyunca, ressamların, şairlerin, yazarların, düşünürlerin, heykeltraşların ve diğer toplum bireylerinin kendilerini, sanatlarını, yaşamlarını özgürce ifade edemedikleri yüzyıllardan bu yana geliyor olsaydık…