Bu yazı BrandMap dergisinin Ocak-Şubat 2020 sayısı için Kasım 2019’da kaleme alınmıştı. yazının konusu olan İtalya’daki Sardalya hareketi henüz yeni boy veriyordu. Hedef Ocak 2020’da Emilia Romagna bölgesel seçimlerinde sağcı lider Matteo Salvini karşısında her düşünceden herkesi ortak hareket etme noktasında buluşturmaktı. 26 Ocak 2020 Pazar günü yapılan seçimlerde Salvini beklemediği bir yenilgi aldı. Demokratik Parti adayının etrafında bütünleşen muhalefet “sardalya” hareketinin başarısını kutladı.
Sardalya. En sevdiğim balıklardan biri. Tam da mevsimi. Nefis bir lezzet. Sağlıklı. Doyurucu. Keyife keyif katan bir duruşu var. Her şeyle gider. Hem de “iyi” gider.
Gelgelelim “bildiğimiz sardalya” bugünlerde çok hızlı bir şekilde bir “Protest Brand” olma noktasına doğru hızla ilerliyor.
İtalya’da yükselen milliyetçi sağın karşısında pek de sesi soluğu çıkmayan “kalabalıklar” bir anda, adları sanları duyulmamış 4 gencin markalaştırdığı “Sardalya” hareketinin etrafında yumak oldular. Çığ gibi büyüyen kalabalıklar İtalya’nın birçok kentinde İçişleri eski Bakanı Matteo Salvini’nin liderlik ettiği milliyetçi sağın başta mülteci politikaları olmak üzere toplumun tüm kesimlerini ayrıştıran söylemlerine karşı bir araya geliyorlar. Siyasi parti bağlantıları olmaksızın aynen Türkiye’de yaşanan “Gezi” hareketi gibi her yaştan, her kimlikten insan bir anda Sardalya hareketinin parçası oldular.
Türk Fındığına Protesto!
Salvini, birlikte hükümet ettikleri koalisyonu bozarak Ağustos 2019’da erken seçime gitti. Meydanlardaki kalabalıklarına ve radikal söylemlerine güvenerek girdiği baskın seçimi kaybetti! Belki komik ama Salvini bir İtalyan markası olan Nutellayı da mitinglerdeki söylemlerine taşıdı, kötüledi ve tüketilmemesini istedi. Nedeni; Nutella’nun Türk fındığı kullanıyor olması imiş! Salvini, ABD’de Donald Trump’ın “Önce Amerika” sloganına benzer bir yaklaşımla “Önce İtalya” diyor. Başta mülteciler olmak üzere üyesi oldukları Avrupa Birliği değerlerini hiçe sayan bir politik duruş sergiliyor.
Sardalya Sahneye Çıkıyor
Sardalyalar ilk olarak, Salvini’nin Emilia-Romagna bölgesinde Ocak ayında yapılacak seçimler için yürüttüğü kampanya kapsamında Ekim ayında gittiği Bologna kentinde ortaya çıkmıştı. BBC bu haberi şöyle paylaştı:
“Lig partisi lideri Salvini, Emilia-Romagna bölgesinde Ocak ayında yapılacak seçimler için yürüttüğü kampanya kapsamında geçen hafta Perşembe günü bölgenin başkenti Bologna’ya gitti. Geleneksel olarak sol partilere oy veren Bologna’daki 4 arkadaş ise, Salvini karşıtı bir ani toplanma (flash-mob) düzenlemeye karar verdi. Salvini, 5570 kişi kapasiteli bir salonda miting düzenlerken, 30’lu yaşlardaki 4 arkadaş, Salvini’nin mitinginden hareketle, bu sayıyı aşmak için 6000 kişiyi meydana doldurmayı hedefliyordu. Sosyal medyadan yayılan çağrı sonrası ise meydanda 12 bin-15 bin arası kişi toplandı.”
Meydanları tıka basa doldurma iddiası nedeniyle hareketin adı “Sardalya” oldu!
Geçtiğimiz haftalarda ülke genelinde on binlerce kişinin katıldığı çok sayıda “Sardalya” gösterisi düzenledi. Sardalyalar meydanları gerçekten doldurdu. Roma’daki gösteriye resmi kayıtlara göre 100 bin kişiden fazla katılım oldu. Kasım ayında İtalya’nın başkenti Roma’da toplanan yüz bini aşkın insanın “Sardalya” simgeli görsellerle dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmesi aslında bir “Protest Brand” mayasının da tuttuğunun göstergesi şeklinde yorumluyorum.
Hareketi, Mattia Santori, Roberto Morotti, Giulia Trappoloni ve Andrea Garreffa isimli 30’lu yaşlarda ve bugünlere kadar adları, sanları duyulmamış 4 genç başlattı.
Gösterilerde, siyasi parti bayrakları, simgeleri ya da sloganları yerine Sardalya figürleri taşındı, direniş hareketiyle özdeşleşen “Bella Ciao” şarkısı ve İtalya milli marşı söylendi. Yapılan konuşmalar ve taşınan dövizlerle faşizmle, ırkçılıkla mücadele mesajları verildi. Salvini’nin iktidardayken yürürlüğe soktuğu göçmen karşıtı yasaların iptal edilmesi çağrısı yapıldı.
Bologna’daki ilk gösteriyi organize eden ve Sardalyalar hareketinin fiili lideri haline gelen 4 arkadaştan Mattia Santori, “Biz hoşgörüsüzlüğe, sağ popülizme, milliyetçiliğe karşıyız, hükümete ya da muhalefete değil. Bir politika yapma ve iletişim kurma şekline karşıyız” dedi. Santori, amaçlarını politikadaki nefret söylemine karşı bir “antikor görevi” görmek” olarak açıkladı. Bu açıklama da ”Sardalyaların” marka vaadi olarak tarihe geçti.
Bu arada Salvini de boş durmadı. Bir Twitter mesajında; “ağzında sardalya tutan bir kedi fotoğrafı ve ‘kediler Salvini ile beraber’ etiketiyle yaptığı paylaşımla bir göndermede bulundu.
Protest Brand Ne Demek?
Brand Map Temmuz 2019 sayısında yayımlanan yazımda “807.426” ya da PROTEST BRANDS” kavramı üzerinde durmuş ve Fransa’da hükümeti protesto gösterilerine katılanların “sarı yelekler” giymesi ile bu hareketin markalaştırıldığını, Hong Kong’da Çin hükümetinin baskıcı uygulamaları ile gündeme gelen protesto gösterilerinin simgesinin bir anda “şemsiyeye” dönüşerek kendilerini markalaştırdığını vurgulamıştım.
“Protest Brand’lar aynen marka gibi yönetilen bir kavram. Ortada bir “fikir” var. Bu fikirler genellikle toplumsal yaşamın duyarlılıklarının görmezden gelinmesi karşısında sokakta yürüyen herkesin ortak tepkisini dile getirmek ve yetkilileri harekete geçirmeye yönelik. Adalet, etik, şeffaflık, sorumluluk, hesap verilebilirlik ilkeleri marka özünü oluşturuyor. Fikrin odağındaki düşüncelerin oraya buraya çekiştirilmeden, bir görüşte, bir okuyuşta net bir şekilde anlaşılması için bir slogana veya bir görsele ya da her ikisine birden gereksinim duyuluyor. Bu fikrin temsil ettiği slogan ve görselin etrafında toplaşanlar da kendi aralarındaki dayanışmayı eylemle ilişkilendiriyorlar. Bu eylemlerin hedefinde ise uygulamaları ile o eylemlere neden olan kamu kurumları var.
Tam bir marka yönetimi disiplininin hakim olduğu bu eylemlerin ortak noktası, simgesel ve görsel bir iletişim yönetimi ile “neden sokaklarda, meydanlarda olduklarını” ifade etmelerindeki etkililikten kaynaklanıyor.
Dünyanın dört bir tarafında, sokaklarda, meydanlarda İtalya’daki gibi protesto gösterileri var. Ama bunların çoğu dikkatimizden kaçıyor. Televizyon haberlerinde “zap” kurbanı oluyorlar. Protestocuların ne istediklerini anlamak zaten mümkün değil. Ama markalaştırılmış eylemler öyle değil.
Aung San Suu Kyi Adalet Divanında Hesap Veriyor
Myanmar lideri Aung San Suu Kyi’nin Aralık 2019’da Lahey Adalet Divanında ülkesindeki soykırım iddiaları karşısında savunma yapması ise tarihe “itibardan itibarsızlığa uzanan bir süreç ve örnek olay” olarak geçti.
Myanmar’ın (Burma) bağımsızlık liderinin kızı olan, 1991’de “güçsüzün gücü olmanın olağanüstü örneğini” oluşturduğu gerekçesiyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen, 2016’da Myanmar’ın fiili lideri konumuna gelen Suu Kyi, kendisini 1989-2010 arası ev hapsinde tutmuş askeri liderleri Arakan’da Müslümanlara karşı girişilen etnik temizlik iddiaları konusunda savunmaya çalıştı. Uluslararası Af Örgütü tarafından Barış ve Demokrasi ödülünün de sahibi olan Suu Kyi’nin demokrasi uğruna verdiği mücadele sonrasında Lahey Adalet Divanında hesap vermesi bir ironi tabii.[1] Bu ödülü sanatçı Bono’nun elinden almıştı ve ülkesindeki bu durum nedeniyle verilen ödül Uluslararası Af Örgütü tarafından geri alındı. Nobel ödülleri iade edilemediğinden ilgili çevreler Myanmar devlet başkanını kınamakla yetindiler.
Kınandı ama Yer Gök İnlemedi!
Ancak Suu Kyi’nin dünya kamuoyunun büyük tepkilerine neden olan etnik temizlik karşısındaki sessizliği, umursamazlığı veya belki de “göz yumması” büyük bir tepkisel halk hareketine dönüşemedi. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok yerde Suu Kyi’nin bu tutumu kınandı ama “yer gök inlemedi”! Çünkü bu tepkiler “markalaştırılmamıştı”. İnsanlar sokaklara çıktılar, meydanları doldurdular ellerinde bez pankartlar, afişlerle Suu Kyi’nin uygulamalarını protesto ettiler. “Kendinden utan”, “Nobel ödüllü şeytan” “kültür terörünün durdurulmasının zamanı geldi” gibi ifadelerle içlerini döktüler. Ama… O kadar. Bırakalım kasırgayı, fırtınayı bir meltem esintisi kadar etkili olmadı kalabalıklar!
Devletleri yönetenlerin başta insan hakları, adalet, özgürlük, küresel ısınma gibi herkesi ilgilendiren konularda beceriksizlikleri ya da yetersizliklerini protesto etmek amacıyla sokaklara çıkan ve polis şiddeti ile durdurulmaya çalışılan insanlar Şili’den, Lübnan’a, Fransa’dan, İtalya’dan, Hong Kong’a, Afrika ülkelerine kadar tüm dünyayı sarmış durumda. Bunların büyük bir çoğunluğu hükümetler üzerinde etkili olamıyor. Sardalya (Fransa), Sarı Yelek (Fransa), Şemsiye (Hong Kong) gibi markalaştırılmış hareketlerde ise etki katsayısının daha yüksek olduğu gözlemleniyor.
Protest Brand’in iletişim yönetimi tarihinde kavramsal olarak bir sandalyesi olması gerektiğini düşünüyorum. Partiler üstü siyasetin bu anlamda sokaklara yansımasında akıllı yöneticilerin yararlanabilecekleri onlarca ders var. Kim bilir, birkaç tanesi bu kalabalıkların sesine kulak verse daha “iyi” bir dünyada yaşıyor olabiliriz. Protest Brand’lerde işlevlerini yerine getirmenin mutluluğunu yaşarlar. Ne de olsa, dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım her birimizin içinde bir “Protest Brand” yaşıyor!
Gambiya, 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı adına 11 Kasım’da Arakanlı Müslümanlara yönelik soykırımın soruşturulması için Myanmar’a karşı Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmuştu. Davanın ilk duruşması, 10-12 Aralık tarihleri arasında Birleşmiş Milletler’in en yüksek yargı mercii konumundaki Uluslararası Adalet Divanı’nda görüldü. Duruşmanın ikinci gününde savunma yapan Nobel Barış Ödülü sahibi Suu Kyi, soykırımı inkar ederek “Myanmar ordusu çizgiyi az aşmış olabilir ancak bu durum soykırım değil.” iddiasında bulundu.
Ne düşünüyorsun?