“İtibar” siyaset jargonunun baş tacı…
Tüm söylemler “itibarla” ilgili bir meselenin kapısını çalıyor…
Ama gel gelelim;
Siyaset kurumunun itibarı “yerlerde sürünüyor”.
Beni tanıyanlar, daha önceki yazılarıma göz atmış olanlar bilir;
“Siyasette, sporda ve sekste itibar yönetimi olmaz” felsefesini savunurum.
Çünkü bu kavramlarla ilgili meselelerin içinde;
Etik yoktur. Adı yolsuzluklara karışmış bakanlar başkalarından bir baskı veya uyarı gelmeden istifa etmeyi akıl edemezler.
Şeffaflık yoktur. Önemli bir işadamı, toplum önderi veya siyasetçi karısını aldattığını Oskar ödülü almış gibi gururla ailesine söyleyemez.
Sorumluluk yoktur. Olimpiyat yenilgisi sonrasında bu işten sorumlu devlet büyüğümüzün attığı twitler ortada!
Hesap verebilirlik yoktur. Ödediğimiz vergilerin nerelere harcandığı ile ilgili denetimleri yapması gereken Sayıştay’ın ayağında pranga vurulur!
Ya ne vardır?
Seks kasetleri ile hasımlarını “itibarsızlaştırma” çabası…
Dopingle madalya alma umudu…
Siyasal pişkinlik ile toplumdan gerçekleri saklama çabası.
Siyaset kurumu itibarlı olmak zorundadır.
Toplumun tüm kesimlerine “iyi hükümet, iyi şirket olmaktan önce iyi bir vatandaş” olabilmenin örneklerini siyaset yapmanın erdemi olarak benimsediğini anlatmak durumundadır.
Willy Brandt…
Lech Walesa…
Olof Palme…
ve tabii
ATATÜRK…
Siyaset kurumunda itibarlı olunabileceğini…
Siyasetin “İS” değil “İZ” bırakmak için yapılan bir yolculuk olduğunu…
Liderlerin asıl işinin itibar olduğunu tarih sayfalarına düşmüşlerdir.
Böyle olunabilseydi yüzyılın en itibarlı siyasi liderlerinden Nelson Mandela’nın cenazesine tüm ülkeler devlet veya hükümet başkanları ile katılırken memur göndermeyi belki de tercih etmeyebilirdik!
Erdem Gürel
Aralık 22, 2013Salim hocam, felsefenize tamamen katılıyorum, bu gibi kavramlar uygulamalarda görülmezken çok fazla dile getiriliyorsa belli ki orada bir eksiklik, birşeyleri ört bas etme telaşı vardır.
Çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz demiş eskiler…
Sevgilerimle,
Erdem