Tılsımlı sözcük itibarı toplum tarafından beğenilen ve takdir edilen kurum olabilmek olarak tanımlıyoruz. İtibarın yönetilmesi ise beğeni ve takdirin arka planındaki kültür ve değerleri yaptığımız işin içine nasıl “katık” ettiğimiz ile ilgili bir mesele. Eğer izlediğimiz politika ve süreçler sonunda aldığımız kararlar toplumun beklentilerine uygun ise bu beğeni ve takdirin oluştuğuna tanık olabiliriz. Buraya kadar her şey normal ve anlaşılabilir. Sorun, toplumun kültür ve değerlerine uygun olmadığı halde bunlar “varmış” gibi işlerimizi yönetme iddiası ile iletişim yaptığımızda ortaya çıkıyor. Örneğin, atıklarımız çevre için ciddi bir tehlike oluştururken ekolojik çevre duyarlı bir kurum algısı yaratma çabamız olabilir; çalışanlarımızı “adam” yerine koyan uygulamalarımız yokken sanki onlar baş tacımızmış gibi tanımlamamız, tüketici şikayetlerini derleyen internet siteleri hakkımızdaki şikayetlerle yıkılırken bir derginin “üstün müşteri hizmetleri” ödülünü alabiliyor olmamız gibi…
İtibar ve itibarın yönetilmesi meselesinde tarihin içinden süzülüp gelen iki tespit kulaklarımızda bulunsun. Bir Ziya paşadan. Ne demişti; Ayinesi İştir Kişinin lafa bakılmaz Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde (Yani; insanın aynası işidir, lâfa bakılmaz; bir kişinin aklının seviyesi, yaptığı işte görünür.)
Diğeri Mevlana’dan; Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
(*) Business Life Ocak 2022
Ne düşünüyorsun?