Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

Betûl Mardin Semineri; Algılar gerçektir ama gerçekler gerçekten gerçek midir?

Bilgi Üniversitesi tarafından düzenlenen Betul Mardin Semineri’nin bu yılki konusu “Toplumsal Uzlaşma ve Halkla İlişkiler ” idi.  15 Aralık 2020 tarihinde çevrim içi ortamda yapılan seminerdeki konuşmamı paylaşıyorum

Algılar gerçektir ama gerçekler gerçekten gerçek midir?

Konuşmama, geçen yıl kaldığım yerden devam ediyorum

Uzlaşmayı nerede, nasıl yapacağız?

Önce halkla ilişkiler mesleğinin ne işe yaradığı konusunda bir uzlaşmaya ihtiyaç var

Halkla ilişkilerin bugün bir kimlik ve itibar sorunu olduğunu tartışmıyoruz. Çünkü bu bir gerçek!

Halkla ilişkilerin bugünkü kimlik ve itibar bunalımından çıkabilmesi için geçmişiyle yüzleşmesi şart. 1900’lü yılların başından bu yana meslek olma halini başlatan temel nedenlere baktığımızda ;

  • Kamuoyu oluşturmanın yönetenlerin varlık nedeni oluşturduğunu görüyoruz.
  • Yönetenlerin yönetilenler üzerinde ele geçirdikleri gücü kaybetmemek için -ne pahasına olursa olsun- her yöntemi denemekten kaçınmadıklarına tanık oluyoruz.
  • Halkla ilişkilerin bu işi “büyüleyerek” yapıyor olmasının uzun yıllar tedavülde kalması mesleğin maalesef olması gereken değerleri değil halkla ilişkilerle ilişkilendirilmemesi gereken boyutlarını geliştirdi.

Çok değil daha iki yıl önce bu mesleğin doğup serpildiği ve dünyaya yayıldığı ABD’de Başkan danışmanlarından 3 kişinin başkan adına halkla ilişkiler ve iletişim faaliyetleri nedeniyle kamuoyuna yalan söyledikleri için hapse atıldıklarını bir kenarda saklı tutarsak ne söylemek istediğim daha net anlaşılacaktır.

  • Kimlerin halkla ilişkilerci olabileceğine dair belirsizlik hala devam ediyor…
  • Denenmedik yöntem kalmadı…
  • Zaten bugün kimse de halkla ilişkilerci olmak istemiyor; kurumsal iletişim, stratejik iletişim, yeni medya yöneticiliği, sürdürülebilirlik iletişimi, kurumsal vatandaşlık uzmanı gibi havalı başka sıfatlar var.
  • Akademik ortamda ne okutulacağına dair karmaşa daha da içinden çıkılmaz bir hale gelmiş durumda
  • Hizmet alanların beklentileri le hizmet üretenlerin vermek istedikleri arasındaki didişme mesleğin ne işe yaradığı ile ilgili belirsizliği körüklüyor

Talepler mesleğin iki temel işlevi üzerinde yoğunlaşıyor;

  • Ya kamuoyunu etkilemek adına sahip olduklarımızın olduğundan farklı ve etkileyici gösterilmesine yönelik bir makyaj yetkinliği
  • Ya da yaptığımız yanlışlıkların üstüne örtülecek bir battaniye olarak kullanılması

Tabii ki bunların dışında saf, doğal, masum ve gerçekten toplumla kuruluşlar arasında karşılıklı anlayışa dayalı ilişkilerin geliştirilmesine veya yeşertilmesine yönelik uğraşlar mevcut ama diğer iki alandaki yoğunluk ve baskınlık bu görüntüyü çok arka plana itmektedir.

Bunları neden söylüyorum;

Bu meslekle ilgili olanların çok azı halkla ilişkileri tarihçesini kurcalıyor. Ülkemizde bu konuda yayımlanmış makale yok denecek kadar az. Tarihçe diye tek bildiğimiz bazı meslek mensuplarının 1930’lı yıllarda yapmış oldukları bazı projelerden ibaret. Halkla ilişkiler mesleğinin demokratik seçimlerle iktidara gelmiş siyasetçilerin iktidardan nasıl uzaklaştırıldığını kitaplarda okuyamazsınız? Tröstlerin az gelişmiş ülkelerin malına mülküne ve üretimlerine el koymak için halkla ilişkilerin nimetlerinden nasıl yararlandıklarını kimse anlatmaz.

Yani kariyer olarak benimsediğimiz bir alanın tarihçesini bilmeden, araştırmadan, olumsuz ve olumlu taraflarını incelemeden bunun bir meslek olarak benimsenemeyeceğini söylüyorum.

Bunları bilirsek, araştırırsak ve öğrenirsek en azından yanlış giden bir şeyleri değiştirebileceğimizi düşünüyorum.

Ben o zamanki adıyla Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu mezunuyum. 4 yıllık eğitimim boyunca halkla ilişkilerle ilgili ne bir dersim oldu ne bir hocam ne de kitabım. Adında Halkla İlişkiler yazan bir okuldan mezun oldum!

Ama yıllar sonra ne gördüm;

1994 yılında Amerikan Kongresine yeminli ifade veren dünyanın en büyük 7 tütün üreticisi şirketin CEO’su teker teker sağ elleri havada “valla billa sigara sağlığa zararlı değildir” şeklinde yemin ederlerken yıllar içinde halka yalan söylemek adına halkla ilişkilere milyarlarca dolar harcamışlardı. Akademisyenlere parası karşılığı uyduruk raporlar hazırlatmışlardı. Kendi çıkarlarını korusun kollasın diye kendi halkla ilişkiler yöneticilerinin yönetim kurullarında olduğu dernekler, vakıflar kurmuşlardı. Bu alışkanlıklar günümüzde küresel ısınmanın baş aktörü olan şirketlerde aynen devam ediyor.

Oysaki mesleğin omurgası toplumun çıkarlarının gözetilmesi üzerine tanımlı. Ama tarihin içinde bunun hiç de böyle olmadığını görüyoruz. Sıkıntı da zaten buradan geliyor;

Adı ister halkla ilişkiler olsun veya cafcaflı başka bir şey;

Temel sorun “etik” kavramının içinde gizli…

Ne demek etik; kanunların, yönetmeliklerin ve resmi olarak zaten yerine getirmemiz gerekenlerden sonra vicdanen verdiğimiz kararlardır. Halkla ilişkiler mesleği etik meselesini defalarca gündemine almış meslek örgütleri ile dünyanın dört bir tarafında çareler üretmek istemiştir. Ama yüz yıllık yolculuk sonunda gelinen yer işte bugün konuştuğumuz bu noktadır.

  • Dolayısıyla duvarlarını etik anlayışın ördüğü bir iletişim yönetimi meselesini masaya yatırmamız gerekiyor.
  • Sadece iletişimcilerin değil tüm disiplinlere mensup herkesin bu anlayıştan yararlanabileceği bir ortam yaratmamız lazım. Bu da ancak halkla ilişkilerin yüksek lisans programları olarak tanımlanması ile mümkün olabilir. Elektrik mühendisi de biyolog da, kimya mühendisi de inşaat mühendisi de, şehir plancısı da kendini ve kariyerini bu şekilde tasarımlanmış halkla ilişkiler anlayışı ile donatabilmeli. O zaman işlerini şirketlerinin içinde bulundukları topluma ve kaynaklarını beleşe kullandıkları gezegene ait sorumluluklarının bilincinde yapacakları bir ortam yaratılmış olabilir.
  • Şirketlerin İcra Kurullarında görev almanın ön koşulunun böyle bir yüksek lisans programı olması halinde o kurumda çalışan diğer iletişim profesyonellerinin de hayatı kolaylaşmış olur. En azından sorumlu oldukları işleri, yapabileceklerini üst yönetimlere daha kolay aktarabileceklerdir.

Mesleki anlamda 45. Yılımı geride bıraktığım bu dönemde son olarak şunları söylemeden geçemeyeceğim;

  • Değerleri olmayan kurumların halkla ilişkileri olmaz!
  • Etik kurulu olmayan kurumlarda halkla ilişkiler yapılmaz!
  • Tanımlamaya çalıştığım anlamda halkla ilişkiler eğitimi olmayanlardan da CEO olmaz!

 

 

Henüz yorum yok.

Ne düşünüyorsun?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir