AHLÂKI VE GEZEGENİ TÜKETTİK

GELMEZ YOLA GİDİYORUZ!

TEŞEKKÜR13
ÖNSÖZ17
NE DEDİLER? 
Prof. Dr. Haluk Gürgen26
Prof. Dr. İsmail Gezgin29
GİRİŞ31
BİRİNCİ BÖLÜM 
“Bla Bla Bla Bla”45
İklim Krizi Kapının Önünde Değil Evin İçinde46
Sürdürülebilirlik Ruletinde “Kasa” Kim?78
Plastik Poşetin Öyküsü86
İKİNCİ BÖLÜM 
“Fosil Gündem”91
Kirli İlişkiler, Kirli Siyaset ve Kirli Para ile Kirlenen Dünyamız92
Çevre Olgusu Fosil Kafalara Kravat bile Olamadı100
Yüz Yıl Sonra İlaç Şirketleri Kalacak mı?114
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 
“Mad Men Toplumu...”129
Pazarlamanın Kımıl Zararlıları ve Tüketim Toplumu130
Halkla İlişkilerin Neden Tarihi Yok?151
Şirketlerin Ulus Devletler Karşısında Güç Sınavı164
Dünyanın Çöpü Pazarlamanın Performans Skoru173
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 
“Ulus Devletler Şaşkın”185
Dijtalya Evreninde İnsan186
Adaletsiz Adalet200
Tek Kimlikli Dünyada Çok Kimlikli Yaşamak209
Amerika Birleşik Devletler İmparatorluğu Dağılıyor213
BEŞİNCİ BÖLÜM 
“Yaşam Yeniden Formatlanıyor"221
Bir Sayıdan İbaret Yaşama Doğru222
Yeni Ekonomik İş Modelleri Arayışları233
ALTINCI BÖLÜM 
“Wiki-Toplumun Ayak Sesleri"255
İnsanlık Yeni Bir Toplumsal Sözleşme Arayışında256
Çözümler İçin Hep Yanlış Kapı Çaldık260
Wiki-Toplumun Gerekçesi262
SONSÖZ274
EK YAZILAR277
DİZİN332
Gelmez Yola Gidiyoruzİnsanlık 20. yüzyılda misafir olduğu bu gezegeni “yaşanmaz” kılmak için elinden geleni yaptı. İnsan olmanın temel kurgusu olan “aklı” kullanmayı beceremedi. Önce kestirmeden gitti ve ahlâkı tüketti. Böyle olunca sadece kendi geleceğini değil çocuklarının da geleceğini tüketti. Yani “fosil kafalı karar vericiler” ne ektilerse onu biçiyorlar! Tarihte krallıklar, imparatorluklar da bu anlayışın sonunda kendilerini tükettiler ve yok oldular. Sıra, “ulus devletlerde”! Bu yüzyılın sonunu görmeleri pek mümkün değil.İşte bu kitap “sonrasına” odaklanıyor. Yeni bir “yaşam sözleşmesi” öneriyor. Bu sözleşme nasıl bir yaşam kalitesi vaat ediyor? Tarihteki örneklerden yola çıkarak soysal, ekonomik ve çevresel kurgu içinde hangi kültürde buluşmak bizi bu yeni yaşam sözleşmesine taşıyabilir? Dijitalizasyon oyun kurucu mu olacak akıl hocası mı?İklim krizinin kapının önünde değil evin içinde olduğu bir dünyada yaşam kalitesi ve refahı nerede bulacağız? Ya da Aşık Veysel’in dediği gibi “gelmez yola mı gidiyoruz?
İnsanlık bir kez daha enkaz altında kaldı!

Bu kitap yayın süreçleri için yayınevi editörüne teslim edildiğinde Türkiye 6 Şubat 2023 tarihli Kahramanmaraş merkezli depremi henüz yaşamamıştı. Önce 7,7 dokuz saat sonra da 7,6 büyüklüğünde iki ayrı depremle ülke nüfusunun 1/3’ünün doğrudan etkilendiği bir felakete tanık olduk. Onbinlerce insanımız bir kez daha göçük altında can verdi. Yüz bini aşkın yurttaşımız yaralı olarak kayıtlara geçti. Binlerce bina yerle bir oldu! İnsanın kendine yaptığı kötülüğü bu deprem bir kez daha belgeledi...

Oysaki daha 1999’da Marmara’da “geliyorum” diyen büyük İstanbul depremi bir prova yapmıştı. Arkasından yeni imar yönetmelikleri, yerel belediyeler ve sivil toplumun bilinçli toparlanışı ile bir öz güven tazelemesi yaşandı. Bilim belki de ilk kez yaşamın içinde varlığını bu kadar ön planda tutulmasından memnundu. Ama insan-doğa ve bilim arasındaki balayı yerini kısa bir süre sonra hayatın ranta dayalı “cehalet akışına” bıraktı. Depremler için tasarımlanan toplanma merkezleri AVM-Rezidans projelerine dönüştürüldü, imar iyileştirmeleri “imar afları” ile yok edildi, kentsel dönüşüm planları “kat karşılığı” pazarlıklarına kurban edildi ve şimdi adına ”kader” dediğimiz giysiler içinde İstanbul’daki 20 milyonluk nüfus “deprem durağında” bekleşiyor!

Bilim insanlarının neredeyse tarih ve gün vererek işaret ettikleri Kahramanmaraş depreminin ortaya koyduğu yıkım görüntülerine bu uzmanlar 20 yıldır dikkat çekiyordu. Önlemlerle ilgili hazırlanmış ama sumen altı edilmiş raporlar günlük rant çekişmelerinin kurbanı olmuştu. Marmara depremi için prova demişlerdi. Kahramanmaraş’ı ise büyük İstanbul depreminin uzatma dakikaları olarak tanımlıyorlar.

Bu coğrafyada yaşadığımız, tanık olduğumuz doğal afetler tam da bu kitabın ana fikrinin içinden doğup gelen ve bizi sarmalayan olaylar. Doğa ile birlikte yaşamak ve geçinmek “huysuzluğumuz”. Doğanın kanunlarına karşı kafa tutma, büyüklük taslama ve kendi bildiğimizin daha üstün olduğu yanılsaması... Aslında bir ahlak çürümesinin bir başka örneğini buluyoruz enkaz altında. Bir başka deyişle “gelmez yola gitme alışkanlığımız”!

  1. yy’in ilk çeyreğinde olup bitenler belki de insanlık tarihinde olan biten her şeye denk düşüyor! Rusya’nın Ukrayna’yı işgale kalkışmasının yanı sıra dünyada özellikle iletişim disiplininin tüm alanlarını doğrudan etkileyen çok şey oldu. 
Satır başları ile; 11 Eylül saldırıları, Irak ve Afganistan’daki savaşlar, El-Kaide, ISIS defterin bir tarafında duruyor. Finansal dünyaya baktığımızda ise; bunların başına öncelikle 2001 Enron skandalı ve 2008 Wall Street Küresel Finansal Krizini koymalıyız. Ama Koronavirüs insanlık tarihinde altı çoklu bilinmezle dolu bir dönem olarak kayıtlara geçti. Bitti, geçti derken 2022’de Çin 25 milyondan fazla insanı yeniden evlerine kapattı.

2008’de bir başka önemli gelişme oldu; kapitalizmin mabedinde yüz yılı aşkın bir süredir insanlığı ve gezegenin sahip olduğu temel değerleri kemiren kapitalizm olgusu ABD hükümetinin batık bankalara halkın parası ile ortak olmasıyla “teslim bayrağını” çekiyordu. Cenazesi ise 2019 yılının Ağustos ayında kapitalizmin ana oyuncularından 200 şirketin CEO’sunun üyelerini oluşturduğu dünyanın en güçlü lobilerinden Business Roundtable’in “şirketlerin varlık nedenlerini değiştirdiklerine” dair yayımladıkları bildiri ile kaldırıldı. Bu bildiride özetle yüz yılı aşkın bir süredir şirketlerin varlık nedeni olarak “hissedarlarına değer” yaratmak, yani para kazanmak olarak tanımladıkları reçetenin yanlış olduğu vurgulanıyordu. Yerine, başta müşterileri, çalışanları, tedarikçileri, üretim yaptıkları yerlerdeki yöre halkı gibi diğer paydaşlar için değer yaratmayı önceleyeceklerini açıklıyorlardı. Böylece Berlin Duvarının yıkılması ile sona eren bir sistemin ve arkasından onun baş düşmanı olan kapitalizmin de Wall Street’te yıkılan duvarların altına kaldığını söyleyebiliriz.

Zaten herkes kapitalizmden umudunu kesmiş ve farklı kavramlarla kanserli hastaya “sosyal kapitalizm”, “temiz kapitalizm”, “paydaş kapitalizmi” gibi yakıştırmalarla pansuman yapıyordu. Ama işin özündeki etik ve adil değerlere, sorumluluk, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi kapitalizm mantığının halının altına süpürdüğü konulara dokunmak kimsenin işine gelmiyordu.

 Oysaki İnstagram, Facebook, Twitter, LinkedIn, tik tok ve daha birçok sosyal medya ortamının kucağına oturduğumuz bir dünyanın içinde kapitalizm zaten kimsenin umurunda değildi. Sadece “yerine ne konulacağına” dair belirsizlik, iklim krizinin kapının önünden evin içine girdiğinin anlaşılmasıyla küresel ölçekte bir kıpırdanmanın günlük yaşamın her yerinde bize de dokunur hale gelmesi ile gündemleri değiştirmeye başladı. Sosyal medya platformunun yaşamımızın her tarafını teslim aldığı bir dünyaya insanlık hiç alışkın değildi. Ama, ancak bu kadar hızlı uyum sağlayabilirdi! Üstüne üstlük dünyanın en zengin insanı unvanıyla Elon Musk’ın en yaygın mecralardan biri olan Twitter’ı satın alma girişimi bir başka dönüm noktası oldu. Tarihçi Yuval Nouh Harari’nin deyimiyle “dijital diktatörlük” resmen sahneye çıktı.

 Bu İnsanlar “Hain” mi “Kahraman” mı?Edward Snowden ve Michael Assange gibi isimler,in teknolojinin imkânları ile tüm dünyada başka bir gündemin içeriğini şekillendirdiler. Devlet kurumlarının “gizli saklı ilişkileri” ve devletleri yönetenlerin kirli oyunlarının açığa çıkaran bu gündem George Orwell’in 1984’ünün ikinci, hatta üçüncü cildi olarak da değerlendirilebilir. Oysaki yüz tanıma sistemleri ile kuşatılmış bir dünyanın içinde özel hayat diye bir şeyin kalmayacağını 1990’ların başında bile hayal edemiyorduk! İnsanlık hala Snowden ve Assange’ın bir “hain mi yoksa kahraman mı” olduğunu tartışa dursun, devletlerin aslında sözde “kendilerini korumak” adına yaşamı kendi vatandaşlarına yaşanmaz hale getirdikleri gerçeği apaçık önümüzde duruyor.  Benzer kaynaklardan ortalığa saçılan Panama ve Pandora belgeleri de ile dünyadaki zenginliğin kimler tarafından nasıl paylaşıldığını da anlamamızı sağladı.

Bir yüzde 99 markası doğdu sokaklarda. Bir “sosyal tepki” markası da denilebilir. Aç gözlü ve arsız sermayedarların halkı nasıl soydukları, Hababam Sınıfı kıvamında oyunlarla zenginliklerine nasıl zenginlik kattıkları belgelendikçe sokaklar karıştı. “Diren Wall Street” ile başlayan hareket aslında dünyadaki zenginliğin sahibi olan yüzde1’lik kesimin başta siyaset olmak üzere, toplumun nasıl şekillendirileceğine olan hakimiyeti karşısında bu zenginliği emekleri ile yaratan kesimlerin tepkilerini anlamlı hale dönüştürmenin mesajını vermeye çalışıyordu.

Kripto paralara önce kimse yüz vermedi ama kısa bir süre içinde merkez bankalarının iktidarını sarsacağı anlaşılınca farklı bir gündem kendiliğinden oluştu. El Salvador’un resmen kripto para kullanımını benimsemesi başka bir sayfanın açıldığının habercisi oldu. Şurası bir gerçek ki bildiğimiz para birimleri tarih kitaplarında bir sayfadan fazla yer bulamayacak kendilerine. v  Etnik Köken Çağrışımı Yapan Markalar İsimlerini Değiştirdi!Biz bir yandan bu kaotik ortam içinde itibarlı ve saygın olmanın reçetesini ararken, korona virüs pusulayı bambaşka bir yöne çevirdi; itibarlı olmanın girdileri olan etik ve adil olmak, hesap verebilir, sorumlu ve şeffaf olmakla yüzlerimizde maske ve aramızdaki sosyal mesafe ile buluşabilecek miydik? Covid-19 sürecinde bir anlamda bunun provasını yaptı şirketler ve markalar. Değerlerini tekrar masaya yatırdılar. Özellikle ABD’de polis şiddeti mağduru siyah derili Amerikalıların 2020’de tekrar yükselen sokak hareketleri, başta ırk ayrımcılığı olmak üzere markaların ve şirketlerin tüm değerlerini yeniden gözden geçirmelerine neden oldu. 1900’lerin meşhur “Jim Crow” yasalarının hortlatılmasının yansıdığı gerilim ortamı sadece ABD’yi değil başta köle ticaretinin beşiği olan İngiltere’yi ve diğer sömürgeci toplumları da vurdu. Öyle ya, bir zamanlar çok “itibarlı” oldukları için heykelleri dikilen önemli insanların o heykelleri şimdi sokaklarda süründürülüyor ve bir çöplüğe atılıyordu. Spor kulüpleri etnik çağrışım yaptığı gerekçesiyle isimlerini değiştirme yoluna gittiler. Asırlık markalar adlarını, logolarını sırf bu yüzden değiştirdiler. (Redskins) (Aunt Emma)Mülteciler konusunda herkes şaşkın. Her an kendimizi de bir mülteci barınağında bulabileceğimiz endişesi sardı hepimizi.

Korona virüs, yemek sonrası servis edilen “müesseseden” bir ikram gibi girdi hayatımıza. Tüm yaşam alışkanlıklarını ters yüz etti. Varyantları ile ne zaman sona ereceği belirsiz bir dünyanın içinde yaşamın normallerini inşa etmeye çalışıyoruz.

Ancak asıl büyük tehlike iklim krizi ile gündeme oturdu. Doğa onyılların vurdumduymazlığına şimdi faturasını kesiyordu. COP 26 gündemi ile yakın geleceğin gündemi şekillendi ama başka bir gerçekle yüzleştik; “hiçbir kuruma, lidere güven” kalmamıştı. Kimsenin kimseye güvenmediği bir dünyada sorunların onarımı nasıl olacak, kimse işin içinden çıkamıyor! Diğer yandan 7’den 70’e iklim gerçeği ile yatıyoruz ve kalkıyoruz!

Çünkü; açlık, yoksulluk, çaresizlik, göz göre göre ölen bebekler, insanlar, savaşlar, kıtlık, su sorunu derken tüketim toplumu olmanın bedelini çok ağır bir şekilde ödediğimiz atıklar, bunlar uğruna yaratılan gelir dağılımındaki büyük adaletsizlik ile 2000’li yılların başında Planet A’yı tükettiğimiz belgelendi!

Fosil yakıtlardan, fosil şirketlere ve bunları yöneten fosil kafaların yarattığı fosil dünyayı ters yüz edebilecek miyiz? Yani bir “Planet B” söz konusu muydu?

Ulus devletlerin raf ömrünün dolduğunu görüyoruz. İmparatorluklardan başlayan, oradan ulus devletlerin kanatları altında şirketlerin “küreselcilik oynadığı” güç yönetiminde, oyunun kuralları teknolojiyi geliştiren şirketlere geçti. Yeni hükümdarlar artık onlar. Apple’in 2022 başında 3 Trilyon dolarlık bir değere ulaşması dünyadaki birçok devletin zenginliğini sollarken, CEO’su Tim Cook’un 2021 yılı şahsi gelirlerinin 100 milyon doları aşmış olması yeni hükümdarların kimler olduğu ve ellerindeki “gücün” kapsama alanı konusunda yeterli fikir veriyor. Sanal dünyaya geçiş metaverse ile tahminlenenden de erken girdi hayatımıza. (2000’ler başında Second Life ile provası yapılmıştı) Non Fungable Token ile tanıştık. Sanal alemin içindeki sanatsal borsa, kara para aklamanın “yasal işporta tezgâhı” olarak servis edildi. Alan memnun satan memnun!

Benim gibi 1950’li yıllarda doğanlar, yaşamlarını bugünün gerçekleri ile karşılaştırdıklarında tüm olumsuzluklara karşın; mutlu, özgür ve bağımsız bir yaşamı geride bırakmışlar. Hakkımızı, hukukumuzu demokratik yollardan arayabildiğimiz, özel hayatımızın olduğu, dilediğimiz gibi seyahat ettiğimiz, aşklar yaşayabildiğimiz, kariyer yaptığımız bir hayatımız olmuş!

Şimdi.Aldık başımızı ellerimizin arasına ve düşünüyoruz nerede hata yaptık diye? Aslında burnumuzun ucunda duruyor cevap. Yaşamın akışı içinde olması gereken normalden saptık. Kendi kendimize yeni normaller uydurduk. Dahası bunlara inandık ve işi yapmak ve yönetmenin temel kuralları olarak karşımıza koyduk. Bunları anlatan kitaplar yazıldı, üniversitelerde dersler verildi! Planet A’yı kemirdik ve insanlar eliyle, daha doğrusu aklıyla insanlığının geleceğini göremez hale getirdik.

Peki Planet B! Yani olması gereken normale dönüşü gerçekleştirebilirsek bir umut var mı? İçinde, rüşvet ve yolsuzluğun olmadığı, paranın değer olarak ahlâki ve etik davranışların önüne geçemediği, ekolojik çevre ve doğanın kanunlarının üzerine başka bir uygulama koyamayacağımız bir normal ile Planet B’de yeni bir yaşam şansı bulabilecek miyiz? Yani insanın “insan” gibi olabileceği bir yaşamdan söz edebilir miyiz?

Mars’ta arıyoruz da kendi gezegenimizde neden şansımızı zorlamayalım ki! KoronaVirüs ile bambaşka bir deneyimden geçiyor insanlık.  Her alanda tam bir “tükenmişlik” ve “çaresizlik” duygusu sarmış sanki her tarafımızı. Varyantları ile yaşamı kilitleyen Covid-19’a geliştirilen aşıların ne kadar etkili olduğu tartışmaları devam ederken, “yaşamı devam ettirebilmek” kendi içinde bir türlü “doğru” cevaplarla buluşamıyor. Ama satır aralarında okuyoruz ki “yeni bir oyuna” ve “yeni toplumsal yaşam kurallarına” ihtiyaç var. İsmail Gezgin hocamın deyişiyle,” Yeni kimliğe, yeni tanımlamalara ve konumlandırmalara ihtiyaç var, varlıklar dünyasında ontolojik bir eşitliğe dönüş yapmak, insanın biricikliğinin bir masla olduğunu kabul etmek gerekiyor”.

Şimdi bir boşluk var ve ne ile doldurulacağını kimse bilmiyor. Bu arada yedek kulübesinde başka oyuncular var; yapay zekâ gibi… Kripto para gibi… Uzaya turistik seyahatler gibi… Bitkisel et ve süt gibi… Mars’ta yaşam arayışı gibi… 

“Ülkeleri Dünyaya Şeffaflaştırabilme!”

2015 yılında kaybettiğimiz Prof. Özgür Uçkan maalesef geç keşfettiğim düşünürlerden. Özellikle “Wikileaks” kitabı çok ilham vericiydi. Onun Yeni Medya’da yer alan şu görüşleri tam da bu kitabın omurgasında yer almasını arzu ettiğim bir tespiti yansıtıyor:

“İnternet biz fani bireylere, eylemcilere, başkaldıranlara, sanatçılara, bilim insanlarına ve oluşturduğumuz topluluklara yeni güçler sağladı: Çok hızlı bir şekilde bir araya gelip dağılabilme; gayri merkezi bir örgütlenmeyle öngörülemez davranışlarda bulunabilme; iç ve dış iletişimi önlenemez bir şekilde sürdürebilme; yerel eylemlerine küresel iletişim kanallarını kullanarak destek yaratabilme; küresel iletişim yetenekleriyle dünya kamuoyunu etkileyebilme ve iktidarlar üzerinde görülmemiş bir baskı yaratabilme; her şeyden önemlisi, baskının koşulu olan görünmezlik duvarlarını yıkarak ülkeleri dünyaya şeffaflaştırabilme…” Çünkü internet sadece bir iletişim alanı ve bir medya değil, aynı zamanda etkileşim imkanlarıyla bir örgütlenme alanı da. 

“Göbeliktepe’den Palo Alto’ya yeni bir dünya kurulurken”
  1. yüzyılın ilk çeyreğinde olan bitenler tabii ki eskisinden farklı bir hayatın içinde yolculuk yaptığımızı gösteriyor. İki seçenek var sanki ya olması gereken normale döneceğiz ya da iklim krizinin doğal afetler marifetiyle bizi yok etmesine izin vereceğiz.
Tam da bu noktada blogumda yer verdiğim “Göbeliktepe’den Palo Alto’ya yeni bir dünya kurulurken” başlıklı yazımdan kısa bir bölümü paylaşmam yerinde olacak:“…Tarım devriminden bugüne belki çok şey değişti,  ama yaşamın ortak paydasını oluşturan ve insanlığın temel sorgusu olan;
  • İyi – Kötü
  • Doğru – Yanlış
  • Güzel – Çirkin
kavramlarının hangi toplulukta nasıl karşılık bulduğu tartışması Göbeklitepe’den Palo Alto’ya sürmekte olan yolculukta hiç değişmedi. 

Veya onikibin yıldır insanlık “kötü, yanlış ve çirkin” olarak nitelenmesine rağmen; doğayı yok etti, rüşvet verdi, yolsuzluk yaptı, adaleti yanılttı… Dahası; kötüyü “iyi”, yanlışı “doğru”, çirkini “güzel” göstermeyi üstün bir beceri olarak sergiledi.

Yaşamın sürdürülebilirliği yeni bin yılın başında “kritik eşikte” diyor bilim insanları. Bu veriler bilim kurgu romanları ve filmlerinin senaryoları olmaktan çıktı. Gerçeğin ta kendisi olarak tüm acımasızlığı ile karşımızda duruyor…

… Göbeklitepe’den Palo Alto’ya uzanan yolculuk aslında “dünyayı yok etmek” üzerine kurgulanmamıştı! Temel mesele insanın doğa karşısında yaşama tutunma sınavı idi. Bir incir yaprağı ile başlayan “örtünme-giyinme” ihtiyacı  onikibin yıl sonra günümüze bu yaprağın Armani, LV, Prada veya D&G etiketi ile karşımıza çıkmasını sağladı. Belki artık bir av hayvanı derisinden ayaklara bağlanan çaputun adı bugün ayakkabı oldu, ama Göbeklitepe’de bir ayakkabı üretilmesi için 8 bin litre su tüketileceği hesap edilmemişti!

Tarihte suç işleyen insanları özgürlüklerinden alı koymak için hapishaneler bir çözüm olarak inşa edilmişti ama insanların kendilerine kendini adına gökdelen denildiği binalarla çevrili kent hapishanelerinde özgürlüklerinden yoksun ve gönüllü olarak yaşamak isteyebileceği öngörülmemişti!

… Göbeklitepe’den Palo Alto’ya yolculuk devam ediyor. Yeni bin yılda yeni bir dünya kuruluyor. Bu yeni dünyanın temelleri atılırken insanlığı nasıl bir yaşamın beklediğini pek bilemiyoruz. Bildiğimiz tek bir doğru var; insanlık doğa karşısında hiçbir zaman kazanamadı. Kazandığını zannettiği zaman kendini Göbeklitepe’de buldu!”

Sonuçta; tarım devriminden bu yana kurgulanan oyun iflas etti! İnsanlığın yeni bir oyuna ihtiyacı var. Kuralları “olması gereken normal” olarak tanımlanmış, karamsarlığımızı bir kenara bıraktıracak, bir parçası olmak için çaba göstermek durumunda kalacağımız bir oyundan başka çıkar yol görünmüyor. İşte bu kitap gökyüzündeki kara bulutların arkasındaki güneşin armağanı olabilecek yeni bir oyunu tanımlamaya çalışıyor! Yeni bir toplum yapısı hepi topu 300 yıllık bir geçmişi olan ulus devletlerin yerini alabilecek mi? Kapitalizmin küllerinden nasıl bir dünya şekilleniyor? Diller, dinler, etnik kökenler ve tabii ki yerel kültürlerin ekonomiden, sosyal yaşama, toplumsal duyarlılıklara yansımasında bu gezegenin bireyleri olarak nelere tanıklık edeceğiz?

Halk ozanımız Aşık Veysel Şatıroğlu’nun ölmeden üç gün önce yazdığı ve seslendirdiği “Gelmez Yola Gidiyorum” şiiri aslında tüm söylemek istediklerimizi özetliyor. “Gelmez yola gidiyoruz”!

İyi okumalar.
Aşık Veysel’in dediği gibi “Gelmez Yola Gidiyoruz!” Bir “çıkış” yolu bulmak durumundayız. Benimsediğimiz yaşam tarzı ve bunu besleyen ekonomik modellerin sürdürülebilir olmadığı gerçeği ile yüzleşmek durumundayız. Tarım toplumunun başlangıcı ile birlikte insanlığın toprakla ilişkisi içindeki ”kötülükleri” tetiklemiş.

Bu kötülükler zaman içinde insanın “karakterine” dönüştüğü içindir ki Marmara, Kahramanmaraş gibi depremlerde on binlerce insanımız göçük altında kalıyor. Yüzbinlerce insanın geleceğini kay- bettiği bu doğa olaylarına “kader” deyip geçemiyoruz. Çünkü “bilim” başka şeyler söylüyor ve bilimin söyledikleri karakterimiz olsa yaşam başka türlü akacak! Bilim ve matematiğin oyun kurucu olmadığı tüm yaşam kurgusunun adresinin “gelmez yola gitmek” olduğunu çok ağır bedeller ödeyerek öğreniyor insanlık. Bilim ve matematiği dışlamanın getirileri için ellerini ovuşturan insan, yaşamın lezzetine varamadan bu dünyadan göçüyor!

Giriş bölümünde “Uygarlaşan İştah” kitabından alıntılar yaptığım İsmail Gezgin Hoca bu başlığın altına boşu boşuna “Karnını doyuran canlıdan, gözü doymayan insana...” dememiş. Gözünün doymamasını binlerce yıl birbirine ve tabii ki doğaya nasıl eziyet ederek deneyimlemiş, bunları görüyoruz.217

Bakın neler diyor İsmail Gezgin Hocam: “Bugün dünyanın en zengin (gelişmiş) ülkesinin besin ve maddi stokları, bırakın açları, birkaç dünya nüfusunu doyuracak niteliktedir. Bu yüzden şunu açıkça söylemek gerekir ki açlık doğal değildir, dünyada açlık diye bir şey yoktur. Eğer halklar, insanlar aç kalıyorsa bunun nedeni siyasidir.” Günümüzde bir milyara yakın insan akşamları aç uyumak zorunda kalırken, obezite sorunu yaşayanların sayısının 1,5 milyarı geçmiş olması zaten matematiksel olarak Hocamın söylediklerini doğrulu yor. Yüzlerce yıldır var olan bu sorunu ameliyat etmek yerine “pansuman” yapmayı tercih eden insanı şöyle tanımlıyor İsmail Hocam: “Kapitalizm, serbest piyasa ekonomisi, yeni demokrasi gibi her türlü yönetim modeli, yeni feodal sistemin inşa edilmesini sağlıyor. Böylece güç ve yetki az sayıda insanın eline teslim edilerek uçurum derinleştiriliyor. Artık ülkelerdeki şatolar ve ayrıcalıklara sahip derebeyleri yerini uluslararası şirketlerin sahipleri olan ailelere bıraktı.” Oxfam raporuna da değinen İsmail Gezgin, gelir dağılımındaki adaletsizliğin geldiği son noktada dünyada 8 zengin insanın toplam geli- rinin, bu gezegende yaşayan 3,6 milyar insanın gelirine eşit olduğuna değiniyor ve “Bu yüzden açlık yoktur iştah terörü vardır,” diyor.

Sorunu hala görmezden gelme lüksümüz yok ama aklından bunu geçirenlere halk Ozanımız Aşık Veysel’in son şirini tekrar anımsatmakta yarar var: ”Gelmez yola gidiyoruz!” Bu başlık altında Türkiye Etik ve İtibar Derneği’nin 6. Uluslararası Etik Zirvesi’nde yaptığım konuşmada gezegenin insan elinden çıkma yanlışlarla yok olma tehlikesine dikkat çekmiş ve Aşık Veysel’in de dediği gibi “gelmez yola gittiğimizi” vurgulamıştım. Ünlü ozanımız bu şiiri yazdıktan üç gün sonra vefat etmişti. Bizim de yok oluş senaryomuz belki de “gelmez yola gitme” inadımızla ilgili olabilir.218

Kötü senaryo, bilimsel açıdan doğrulanmış verilerle sera gazları ve metanla ilgili radikal önlemlerin, küresel çapta zamana karşı yarış şeklinde “yaşam tarzımız” haline dönüştürülmesi... Bu kötü senaryo! Çünkü son virajı döneli epey oldu. Hani yangında evden ne kurtarabilirsek refleksi vardır ya, onun gibi bir şeyden söz ediyorum. En azından aynı duyarlıklar etrafında bir arada yaşamak isteyenlerin senaryo kötü bile olsa yaşama tutunmaları için bir “şansları” olacaktır. İşte “Wiki-Toplum” burada devreye giriyor. Bu gerçeklerle yüzleşen, işbirliği ve dayanışmayı sürdürülebilirliğin kalkanı haline getirebile- ceklerin randevulaştığı bir buluşma noktası. Yani gerçekçi konuşmak ve itiraf etmek gerekirse, Wiki-Toplum önerisi de kötü senaryonun içinde “iyi” olanı!

Çünkü bir sonraki senaryo “hayatta kalma” (survival) ile ilgili. Bir anlamda “avcı toplayıcı” topluma geri dönüş gibi bir şey. Ama bir farkla, teknolojinin ve bilgi toplumunun içinden geçerek bu noktaya geldiğimizde, ölenler ölmüş kalan sağlar ellerindeki akıllı telefonlar ile buldukları su ve besin kaynaklarının “konumlarını” birbirlerine atıyor olacaklar.

“Burada bir karpuz tarlası var içinde yenebilir nitelikte 12 karpuz var.”

“Domates bulduk. Biraz ezilmiş ama hala yenebilir durumda.” “Bu konumdaki kuyuda su var. Yakındaki nükleer atık çöplüğünden sızıntı olup olmadığını bilmiyoruz,” gibi yazışmalarla günü devirmeye çalışan insanların görüntüleri bugün bir bilim kurgu olabilir, ama zaten geçmişin bilim kurgularını gerçek bir yaşama dönüştürmedik mi? Dünyamızın geldiği “acıklı” refah toplumunda yatırım diye “hapishaneler inşa” eden ve istihdam diye buraları “gardiyanla” dolduran yönetim anlayışı iflas etmiştir. Barış, sevgi ve hoşgörüyü tercih edeceğine “suç icat” etme kolaycılığına kaçan insanlık, kendini “kimsesizler mezarlığına” gömmek üzere.
Ömrümün TAM TAMINA yarısını birlikte yol aldigim M. Salim Kadibesegil tanıdığım günden beri üretti, yol gösterdi. O kadar uzun bir dönem ki bu aslında, bir nesil demek neredeyse.. TAM TAMINA SAAT, GÜN, AY, SENE DOLU DOLU 25 SENE.. Neredeyse "ON BİN GÜNE YAKIN" Birlikte uzulduk birlikte gulduk. .. Bence KADIBEŞEGİL, ülkemize hatta dünyaya göre genelde cok fazla önde hareket etti, PARAYI, göstermelik KARİYERİ önemsemeden, var etmek, yeniliklikler, BILGI icin didindi, yol aldı. Vee EN ONEMLISI uretmekten hic vazgecmedi. En cok sevdigim ozelligi ZAMANIN OTESI icin saatlerce, gunlerce bazen aylarca kavga ettiklerimizdir.. .. DÜŞÜNEBİLMEK COK ZORDUR ve eğer gerçekten düşünebiliyorsanız ŞANSLISINIZ. Ben Salim Bey ile düşünMEme rahatlığına hiç sahip olmadım. Aslında anlatacak cok şey var ama bugün ÜRETİMİNİN eseri kitabı “GELMEZ YOLA GİDİYORUZ”’u sizlerle paylaşmak istedigim icin yazıyorum. .. Çok güzel bir kitap raflarda artık, okuyun ve çoluğunuza çocuğunuza onların dilinde anlatın. .. “GELMEZ YOLA GİDİYORUZ” Salim Kadibesegil
Salim Kadıbeşegil'in ilhamını Aşık Veysel'in son şiirinden aldığı "Gelmez Yola Gidiyoruz!" başlıklı kitabı çıktı. 18. yüzyılın modern toplumu yaratan ulus devlet kavramının, 21. yüzyılda wiki toplumlara doğru muhtemel evrimine yönelik bir zihin esnetme çabası. Dün akşam küçük bir grupla gerçekleşen lansmanında dahi gayet iştah açıcı bir münazaraya sebep oldu. Sizin de okumanızı isterim. Kitabın tüm gelirinin deprem bölgesindeki kız çocukları adına eğitim bursuna dönüşeceğine değinmeden bitirmek istemedim. Kitabı nasıl temin edebilirsiniz?
Sektörün öncülerinden Sevgili Salim Kadıbeşegil yeni çıkan “Gelmez Yola Gidiyoruz” isimli kitabını imzalayarak gönderme nezaketinde bulunmuş. Özellikle bana yazdığı notunu görünce gözlerim doldu Salim Hocam, #mesleğiminfarkındaol kampanyamızdan beri hep yanımızda oldu, yol gösterdi, öğrencilerimize mentörlük yaptı, dergi fikrinden bahsettiğimde hemen yazısını gönderdi, tüm sayılarımızda hiçbir beklentisi olmadan yazılarıyla yer aldı, bize güç ve motivasyon verdi. Sürekli üreten, sürekli düşünen ve kamu yararı için yazan Salim Hocamız bizim için büyük bir rol model, iyi ki varsınız Sevgili Hocam, inşallah biz de sizin yaşınıza geldiğimizde aynı şevkle halkla ilişkiler alanı için üretim yapmaya devam ediyor oluruz. Dediğiniz gibi “bu uğraşımız elbet bir gün bir yere varacak”. Yeni kitabınız kutlu olsun
Türkiye İtibar Araştırmaları Merkezi (REPMAN) kurucu başkanı Salim Kadibesegil’in son kitabı “Gelmez Yola Gidiyoruz” benim için ayrı bir öneme sahip. Çünkü son okumasını benim yaptığım, en başından basımına kadar fazlaca müdahil olduğum bir kitap bu…O nedenle kendi kitabım gibi heyecanla bekledim.☺️“Ahlakı ve Gezegeni Tükettik- Gelmez yola gidiyoruz!” geçmişteki iyi uygulamalardan örnek alan, bugünün sorunlarının resmini çeken ve geleceğe somut çözümler sunan bir kitap. Bu nedenle çok değerli!Salim beyin bendeki yerinin ne kadar önemli olduğunuysa herkes bilir. Onun kadar öğrenmeye aç, bilgiyi paylaşmaya açık birini tanımadım. Etik duruşunu kendime örnek aldım, pusulam yaptım. Amaçla aracı birbirinden ayırt edip en iyiyi yapmayı hedefleyince ne kadar doğru işler çıktığını ondan gördüm. Bunu kendime vizyon edindim.Tekrardan kaleminize sağlık Salim Kadibesegil.  Okuyucusu bol olsun.
Salim Kadıbeşegil Aşık Veysel'in "Gelmez Yola Gidiyoruz!" şiirinden yola çıkarak “Ahlakı ve Gezegeni Tükettik” diyor. 18. Yy dan, 21. Yy a geçiş ve daha pek çok derin konu. Bu kitapta imbikten süzülen düşünceler, geniş bir bakış açısı, müthiş bir tecrübe harmanı, gelecek öngörüsü gördüm. Salim Kadıbeşegil’in “Şimdi Ahilik Zamanı” kitabımdan alıntılar yapmaya değer bulması ve benzer bakış açısı, düşüncelere sahip olmaktan onur duydum. Hani bu aralar çok kullanılıyor ya “ arada bir dur. Dünyaya duruma bak.”  Salim Kadıbeşegil bu bakışı çok isabetli yapmış. Alaçatı serbest ofis etkileri muhteşem olmuş. Tebrik, teşekkür, saygılar. Okuru bol olsun, herkes nasibini alsın. Kitabın tüm gelirleri deprem bölgesindeki kızlarımızın eğitim bursuna dönüşecekmiş. Beyninize sağlık. Salim Kadibesegil
Sevgili Nuran Aksu, böyle değerli bir mentör, lider, dost ve ağabeyin hayatımızdaki varlığı daha güzel ifade edilemezdi. TKYD'de çalıştığım günlerde tanıdım; 15 sene geride kalmış...Salim Kadibesegil ağabey her sorumun cevabını bildiğinden değil ama her zaman doğru bildiği cevabı vereceğinden emin olduğum az sayıda insandan biri. Yolun hep açık olsun.
Salim Kadıbeşegil bana yeni çıkan kitabını göndermiş. Bu nazik hediyesi için teşekkür ederim. Ahlakı ve Dürüstlüğü konuşmak için onbinlerce kişinin ölmesini beklediğimiz bir dönemin hemen sonrasında bu kitabın daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. Aşık Veysel ne zaman bir derdimiz olsa karşımıza çıkıyor. Bazen bir rock grubunun, bazen bir siyasetçinin bazen de Salim Kadıbeşegil gibi toplumsal sorunları düşünen dertlenen bir kişinin. Salim Ağabey iyiki varsın. Kitabının mesajının toplum tarafından anlaşılmasını diliyorum
Kendisinden çok şey öğrendiğim, değerli üstadım Salim Kadıbeşegil’e yeni kitabını benimle de paylaştığı için çok teşekkür ederim. Büyük bir heyecan ile okumaya başlıyorum. GELMEZ YOLA GİTMEYECEĞİZ
Üretmek harika bir yetenek, hele ki geliştirerek ve istikrarlı bir şekilde üretmek muhteşemdir. Kutluyorum sizi sevgili ağabeyim
Kitaplarının tüm iletişimcilere faydası çoktur ama bendeki yeri ayrıdır. Bugün yeni kitabına kendi elleriyle yazdıklarını görünce duygulanmam bu yüzden... Çok çok teşekkür ediyorum ve heyecanla okumaya başlıyorum
Bana göre sürdürülebilirlik iletişiminin, itibar yönetiminin ve çevre duyarlılık hareketlerinin duayeni sevgili Salim Kadibesegil . Hemen okumaya başladım bile. Çok teşekkürler bu imzalı kitap için.
Dönüşüm için bir şeyler yaparken kendimize sıklıkla hatırlatmamız gereken bir şey ise Salim Kadibesegil'in "ahlak ayak izi" kavramı. İlgilisi için: Ahlak ayak izimizi nasıl ölçeceğiz? https://lnkd.in/dGBsVfn4
İlk patronum, PR'ı seçme nedenim, stratejik iletişimi öğrendiğim Üstad, mentorum..... İyi ki varsınız Salim Kadibesegil . kaleminize sağlık .
Sevgili Salim Kadıbeşegil’in bu son kitabı, kendimizin, dünyamızın farkına varmamıza başka bir noktadan yol açıyor. Ve her şeyi yeniden düşünerek yeniden yeni başlangıçlar yapabilme umudu aşılıyor.
Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu'ndan sınıf arkadaşım, kardeşim dostum Salim Kadıbeşegil'in "Gelmez Yola Gidiyoruz!" başlıklı kitabı elime ulaştı.
Kargodan gelen sayfaları kağıt kokan ve özel imzalı kitap günün en güzel hediyesiydi. Çok ama çok teşekkür ederim bir solukta okuyacağım ve çevremdekilere de okutacağım.
Kitap özetle 18. yüzyılın modern toplumunu yaratan ulus devlet kavramının, 21. yüzyılda wiki toplumlara doğru muhtemel evrimine yönelik bir zihin esnetme çabasını anlatıyor.
Bu arada kitabın tüm gelirinin deprem bölgesindeki kız çocukları adına eğitim bursuna dönüşecek olması da ayrı bir anlam kazandırıyor.
Kutluyorum kardeşim kalemine sağlık okurun bol olsun.
Kapım çalındı, karsimda kurye. Açtım paketi
Bir de ne göreyim?
"Yaşamda iz mi bırakmak istiyorsunuz is mi?" diye soran dünya iyisi, üretken, zamanın ötesinden ve her daim meraklı can dost @skadibesegil
İlk bölümün başlığı ile hemen aklımı gönlümü çeldi bile
Şimdi okuma vakti,  yaşam sözleşmesini bekliyorum..sonra sohbet ederiz değil mi hocam?
Sevgili Dostum Salim Kadıbeşegil’in yeni kitabı çıktı. Başlığı “Gelmez Yola Gidiyoruz”. Aşık Veysel’in son şiirinden esinlenmiş. Ne güzel. “Ahlakı ve Gezegeni Tükettik” diyor Salim. Sahiden de öyle. Bu gezegeni “yaşanmaz” kılmak için yapılanları anlatıyor bir bir. İklim krizi, Fosil kafalı karar vericileri, kirli ilişkilerle kirletilen dünyayı. Sadece sorunları değil, çözümler sunuyor. Wiki toplumundan söz ediyor. Ufuk açıcı. Kitabın tüm gelirleri deprem bölgesindeki kızlarımızın eğitim bursuna dönüşecekmiş. Eline sağlık dostum. Bol okurlar diliyorum.
Salim Kadıbeşegil’in son kitabı geldi kurye ile. Bende bir heyecan, acaba içine ne yazdı diye. Yazmış ve demiş ki:
 
“GELMEZ YOLU BİRLİKTE KEŞFETTİĞİMİZ DOST….”
İşte bu “KEŞFETMEK” var ya, dört yıla yakın sürdü, aynı ofiste omuz omuza, hem de kıyasıya.
Önce okuyacağım, sonra liste yapacağım kimlerle bu kitabı paylaşayım diye.
Şimdiden aklına, ruhuna, irfanına sağlık sevgili Kardeşim
Türkiye’mizin güçlü kalemi Alaçatı’lı yazarımız Sayın SALİM KADIBEŞEGİL’in son kitabı GELMEZ YOLA GİDİYORUZ! ALAÇATI KİTABEVİ’nin raflarında yerini almıştır.Siz değerli Okurlarımıza önemle duyurulur. Önemli not.Salim bey kitabının gelirini ÇYDD ÇEŞME Şubesine bağışlamıştır.
Gelmez yola gidiyoruz…
Selam Saygı Hepinize
Gelmez Yola Gidiyorum
Ne Karaya Ne Denize
Gelmez Yola Gidiyorum

Üstadım Salim Kadibesegil’in “Gelmez Yola Gidiyoruz” adlı son kitabı çıktı. Yine büyük nezaket gösterip gönderdiği bu derya kitap için çok teşekkür ederim. Kitap adını, gönül gözü ile bize dünyaya başka yerden bakmamızı sağlayan Aşık Veysel Şatıroğlu’nun Gelmez Yola Gidiyorum adlı şiirinden aldı. Kitabın gelirleri ise deprem bölgesindeki kız çocuklarının eğitimine harcanacak. Yani kitabın adından, bağışına kadar her satırı derin mevzu.
Bize düşense mesleğimizin nadide kılavuzunun kitabı içinde, wiki topluma, gelmez yollara doğru yolculuk yapmak, öğrendiklerimizi geleceğe aktarmak.
Okuru ve kılavuz edeni çok olması dilekleri ile teşekkürler ve başarılar Salim Kadibesegil.
Salim’ciğim çok teşekkürler,Çok nazik ifadelerle imzaladığın kitabını aldım.İlk fırsatta okuyacağım.Bu kitabının da diğerleri gibi çok başarılı olduğuna inanıyorum.hasretle kucaklar,çok öperim. Selam sevgiler
Nefis bir kitap okuyorum. Salim Kadıbeşegil dostuma 50. Sayfaya geldiğimde “ne kadar cesursun” diye mesaj attım. O kadar yani. Kitabın tamamı bir cesaret abidesi.
Yukarıdaki paragrafları “Kirli İlişkiler, Kirli Siyaset ve Kirli Para ile Kirlenen Dünyamız” adlı bölümden aldım.
Zaman zaman ben de yazıyorum ya. Masum değiliz hiçbirimiz. Sorun tüketimde, tüketici tavrında. Bu kirliliklere bireysel olarak karşı çıkmadıktan sonra dünyanın temizlenme şansı yok.
Kutluyorum Salim dostum. Mükemmel bir iş olmuş. Kitabın tüm geliri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne deprem bölgesindeki kız çocuklarının okutulmalarına destek için bağışlanacak.
Ahlâkı Ve Gezegeni Tükettik: Salim Kadıbeşegil- Gelmez Yola Gidiyoruz (Cinius Yayınları)
LinkedIn’de görmeye ve duymaya başladığımdan beri “Wiki Toplumu” na yaklaşımınızı ve değerlendirmelerinizi çok merak ediyordum. Dijital olmayan bir dönemi gören; sokakta top peşinde koşan bir jenerasyondan gelip, şu anda AI ile nasıl bir gelecek olacak kurgularını yapan biri olarak; öncesi mi iyiydi, şimdi mi ya da gelecek mi daha iyi olacak sorularını kendime yüzlerce kez sorduğum bir dönemde kitabınızın bana çok değerli bir girdi olacağını düşünüyorum..
Bu bayramda ne yapacağımı biliyorum Tekrar tekrar çok teşekkürler. Sizinle çalışabilmek benim için gerçekten çok kıymetli…
Sevgili Salim Kadibesegil etiğin çöktüğünü toplumun sağaltımı için gerekleri ortaya koymuş, mutlaka tavsiye ederim, sayfa 235’de de bize bir #türetimekonomisi sürprizi yapmış - #gelmezyolagidiyoruz etik be doğa ile uyumlu bir gelecek için birlikte hareket zamanı…
Gelmez yola mı gidiyoruz?

Bu hafta, Salim Kadıbeşegil’in Aşık Veysel’in ölümünden kısa süre önce yazdığı şiirine atıf yaparak kaleme aldığı “Gelmez Yola Gidiyoruz” kitabını okudum. Kadıbeşegil’in kaleme aldığı konular, insanın bencil yönünü, sonsuz güç arayışı için kötülüğün sınırlarında nasıl dolaşıp hatta o sınırları nasıl aşabildiğini, sahip olma ve tüketmenin hazzı için bugünü ve geleceği nasıl hunharca olumsuz etkileyebildiği tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.

Kitabı okurken, Covid süreci boyunca evden dışarı çıkamıyorken kapıdaki en lüks arabanın nasıl anlamsızlaştığından ulus devletlerin yaptıkları hatalara, adaletsiz adaletten ahlaksız bilimi dışlamaya, iklim krizinden yaşamın neden yeniden formatlanması gerekliliğine kadar çok geniş ve tarihsel bir çerçevede film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti tüm yaşadığımız süreç. Ve bu hale getirdiysek çözümü de biz olmak zorundayız ve bunu hiç vakit kaybetmeden yapmak zorundayız duygusuyla bitirdim kitabı...

Gerçekten de gelmez yola gitmemek için gerçek anlamda sosyal ve çevresel sürdürülebilirliğe ve gerçekten her alanda “iyi” yönetişime ihtiyacımız var; hem de hemen…
HAYATTA BİR İZ BIRAKANLAR VARDIR; BİR DE İS BIRAKANLAR Sanırım son yirmi üç yılıma yön veren birkaç söz varsa; biri de sevgili dostum, akıl hocam, sırdaşım ve mentorum Salim Kadibesegil ’e ait bu sözdür. Aynı cümlede başarıyı, etik duruşu, çalışmayı, özveriyi, itibarı bu kadar net anlatan başka bir söz duymadım ben. Salim’i tanıyanlar buna hiç şaşırmamıştır eminim.

Ve şimdi Salim’in yeni kitabı başrolde; her kitabının arkasında yatan detaylı araştırmaları, yorucu çalışmaları bilen ve her seferinde en azından kapak fotoğrafı seçiminde fikri sorulan bir insan olarak; “AHLAKI VE GEZEGENİ TÜKETTİK, GELMEZ YOLA GİDİYORUZ “ heyecanla beklediğim bir kitaptı. Dün ilk 120 sayfasını okudum, yeni bir şey öğrenmediğim tek bir sayfası olmadı. Ancak ben; kitabı yorumlamayı değil Salim’i anlatmayı tercih ettim.

Yollarımız 23 sene ben Gilan’a Genel Müdür olarak başladığımda kesişti, Salim o zamanlar ORSA İletişim şirketinin sahibiydi ve markaya stratejik danışmanlık yapıyordu. O günden bu yana sadece bizim hayatımızda değil; dünyada çok büyük değişiklikler oldu ama bizim dostluğumuz kesintisiz devam etti; iş ortaklığı da yaptık; İstanbul’un bence en güzel manzaralarından birine sahip Kabataş Setüstü’nde ofis komşuluğu da…. Bu süre zarfında ondan o kadar çok şey öğrendim ki.

*Daha kimse bilmezken, itibar yönetimi, hesap verilebilirlik, kurumsal sosyal sorumluluk kelimelerini
*Sürdürülebilir iş modellerinin de karlı olabileceğini
*Amaç ile araç ve taktik ile stratejinin bambaşka şeyler olduğunu ondan öğrendim.
*Buğday derneği ve artık aramızda olmayan Victor Ananias ile onun sayesinde tanıştım.
*Her başım sıkıştığımda, her kafam karıştığında, her yolumu kaybettiğimde onu aradım.

İngilizlerin dediği gibi “last but not least” malt viskilerle de onun sayesinde tanıştım ve çok sevdim. Viski şu an artık kadınlarında gözde içeceği ama 15 yıl önce; Talisker yada Laguvulin siparişlerimin büyük şaşkınlığa ve adeta küçük çaplı skandala sebep olduğu yıllardan bahsediyorum.

Bugün bulunduğum noktada en çok emeği olan 3-5 kişi varsa biri kesinlikle Salim’dir. O nedenle çok emin olarak şunu söyleyebiliyorum; sevgili Salim senin dostluğunu kazanan kişiler; en azından kendi hayatlarında
AHLAKI VE GEZEGENİ TÜKETMEZ, GELMEZ YOLA GİTMEZ!
Sevgili Salim Kadıbeşegil'in yeni ve 11'nci kitabı "Gelmez Yola Gidiyoruz" İstanbul-Antalya yolculuğuma eşlik etti.

Bir Salim Kadıbeşegil kolay olunmuyor... 45 yıldır Stratejik İletişim Yönetimi alanında akademik ve profesyonel birikimi ve yüksek referansları bulunan Sevgili Salim Kadıbeşegil, Kurumsal İtibar Yönetimi kavramının ülkemizde tanınması ve yer etmesine öncülük etti, kitaplarıyla iş ve iletişim dünyasına ilham verdi, yol gösterdi...

Sevgili Salim'in "Dostluk ve sevgiyle..." notuyla imzalayarak gönderdiği kitap; kendi ellerimizle umarsızca kirlettiğimiz dünyamız, her alanda kirlenen ve bozulan eko sistemler, çılgınlık seviyesine varan tüketim toplumu olmamız, doymayan gözümüz, fosil kafalar, aldatmacalar, adaletsizlik, çok kimlikli sanal evrenimiz gibi etkenlerle sonunu getirdiğimiz filmi başa sarmamıza ve bizi tekrar adil, şeffaf, sorumlu olmak, sorumlu davranmak için düşünmeye davet ediyor...

Aşık Veysel şiirlerinde aşk, gurbet, din-tasavvuf, doğa, ayrılık, nasihat, eğitim, çağdaşlık gibi konulara yer vermiş, hem geleneğe ait unsurları hem de yenilikleri dengeleyerek hak, hukuk ve adaleti kendine dert etmiş. Kitabın ismi Aşık Veysel'in ölmeden üç gün önce yazdığı şiirinden geliyor...

Benden de dostluk ve sevgiyle, teşekkürlerimle... İyi ki varsın, yolumuzu aydınlatıyor, bizi zenginleştiriyorsun...
İletişimci, Yazar Salim Kadıbeşegil’in yeni kitabı “Ahlakı ve Gezegeni Tükettik GELMEZ YOLA GİDİYORUZ!” yayınlandı. Kadıbeşegil bu kitabında “Ulus devletin miadı doldu, Wiki Toplum’un ayak sesleri geliyor” diyor ve devam ediyor : “İnsanlığın yeni bir oyuna ihtiyacı var. Kuralları tanımlanmış, karamsarlığı bir kenara bıraktıracak, bir parçası olmak için çaba göstereceğimiz bir oyundan başka çıkar yol görünmüyor. Diller, dinler, etnik kökenler ve yerel kültürlerin ekonomiden sosyal yaşama, toplumsal duyarlılıklara yansımasında bireyler olarak nelere tanıklık edeceğiz tanımı ile “gelmez yola gidiyoruz” olarak noktalıyor. Aslında yeni bir yaşam sözleşmesi öneriyor.

Salim Üstad, emeklerinize, kaleminize sağlık.
Dünyada yaşanan sorunların temeli iş dünyası kaynaklı. Suçlu aradığımızda ise doğrudan şirket ismi vererek eleştirmeye başlıyoruz. Bu doğru fakat eksik. Çünkü şirket ismi vererek yaptığımız eleştirilerin çoğu, onu oluşturan insanların dönüşmesi gerçekliğini göz ardı etmemize sebep oluyor. Bu yüzdendir ki kurumsal sürdürülebilirlik dediğimizde şirketin negatif etkilerinin azaltılması için öncelikle mekanik veya teknolojik çözüm arayışına giriyoruz. Fakat kurumsal sürdürülebilirlik insan odaklı bir dönüşüm sağlandığında etkili olmaya başlıyor.

Çevre mühendisliği eğitimim sırasında bu ayrımı sorgulamaya başladım. Sürdürülebilirlik profesyoneli olduktan sonra daha da net anladım. Çevre mühendisi olarak yaşanan sorunlara çözüm üreten biri olmak için eğitim aldım. Örneğin katı atık yönetimi, atık su arıtımı, hava kirliliği kontrolü gibi. Fakat sorunlar ortaya çıkmadan önce, önleyici ve etkili çalışmalar yapabileceğimi mezun olduktan sonra görmeye başladım.

Günümüz iş dünyasında da bu durum var. "Şirketimiz kaynaklı sorunlar neler ve bu sorunun çözümü için biz ne yapabiliriz?" diye soruluyor. Fakat sorun yaratmayan, etkili bir iş modeli tasarımı konusu genelde çok uzak geliyor. Temiz üretim, endüstriyel simbiyoz, endüstri 4.0, döngüsel ekonomi gibi kavramlar hayatımıza girdikçe iş modelimizi sorgulamaya başladık. Fakat aksiyona geçme konusunda hala çok gerideyiz.

Dünyada yaşanan sorunların farkında olduğumuz halde aksiyona geçmememizin en önemli sebeplerinden biri ise öz eleştiriyi yeterince yapmamamız bence. Çünkü şirket çalışanlarına sorduğumuzda herkes kendisine göre etkili işler yapıyor veya yapmaya çalışıyor. Eğer bu yeterli olsaydı Küresel Ayak İzi Ağı verilerine göre 1.75 dünya varmışcasına tüketimi kim yapıyor?

"Gelmez Yola Gidiyoruz" ve bunun yeterince farkında değiliz. Tüm kariyeri sürdürülebilir kalkınma olan bir profesyonel olarak kurumlarla iş birliği konusunda sıklıkla kendimi arafta hissediyorum. Çünkü içinde bulunduğumuz sistemler etki odaklı yola çıkılsa bile zaman içerisinde her şeyin içini boşaltıyor. Karşı karşıya geldiğimiz arafta kalma durumları ise çok spesifik olabiliyor. Böylesi anlarda ise destek almam gerektiği gerçekliği ortaya çıkıyor.

Yaptığım her çalışmada ve her yeni girişimde kapısını ilk çaldığım kişi: Salim Kadıbeşegil. Bir tarafta sürdürülebilirliğin günümüzde uygulayıcıları vardır. Diğer tarafta ise sürdürülebilirliğin felsefesini oluşturanlar. Yani şu an konuşulmazsa bile orta uzun vadede önümüze çıkacak riskleri bize öncesinde söyleyenler. Salim Kadıbeşegil bence ülkemizdeki sürdürülebilirlik felsefesinin öncülerinden. Kişisel blogunda yazdığı yazılar, yaptığı konuşmalar, kaleme aldığı kitaplar benim gibi sürdürülebilirlik profesyonelleri için paha biçilemez. Son kitabı Gelmez Yola Gidiyoruz ise her sürdürülebilirlik profesyonelinin baş ucu kitabı olmalı. Okudukça hem iyi örnekleri görüyor, hem de kurumların sürdürülebilirliğin içini nasıl boşalttığını görüyoruz. Okudukça sıklıkla kendime, ben olsam ne yapardım acaba diye de sormadan duramadım.

Bugünü kurtarmak için su ayak izi, karbon ayak izinin peşine düşmek ve bu konularda aksiyona geçmek çok önemli. Ama günün koşturmacası içinde geleceği inşaa ederken kendimize sıklıkla peki ya "ahlak ayak izimiz*" ne olacak diye sormalıyız...

*Salim Kadıbeşegil'in Ahlak Ayak İzi yazısı için:
CiniusShop üzerinden veya internet kitapçılarından temin edebilirsiniz.