“Birey tek başına mı ya da sevdikleri kişilerle birlikte mi yaşamını güvence altına almayı istiyor, yoksa tanıdığı tanımadığı tüm insanlıkla, tüm varlıklarla birlikte mi?
Doğanın dengesi geri dönülemeyecek şekilde insan müdahelesiyle bozulduğunda, insanın ürettiği bilim, dünya nüfusunun ne kadarına ve hangi koşullarda ihtiyaçlarını sunabilecek kapasitede?
Bireylerin tek bir seçim hakkı olsa ve bir tarafta kendi keyfi, kendi yaşam süresini uzatmak, diğer tarafta ise gelecek nesillerin refahı olsa hangisi seçilirdi acaba?”
Victor Ananias’ın “Tüketmeden yaşamak” başlıklı bir yazısından alıntı idi… Doğan Kitap’tan geçen ay çıkan “Yaşam Dönüşümdür” isimli yayında yer alan onlarca yazısından biri.
Bugün Şişli %100 Ekolojik Pazar’daydık. Oyun Bitti kitabının tanıtımı için bir araya geldik.
Bu pazar Victor’un yaşamında çok emek verdiği, uğruna karış karış tüm Türkiye’yi gezdiği ve 6 yıldır her cumartesi günü ekolojik dönüşüme gönül vermiş üreticilerin ve tüketicilerin buluşma mekanı.
Victor’a ithaf ettiğimiz Oyun Bitti’nin tanıtımı için tereddütsüz yaptığımız bu seçimin ne kadar isabetli olduğunu bizi yalnız bırakmayan dostlarımızın yoğun ilgisi ile görmüş olduk.
Haluk Gürgen hocamız ile kısa bir söyleşi yaptık. Haluk hoca Oyun Bitti’nin içindeki vurguyu iki sözcükle özetledi: “sorumluluk duygusu”…
Sorumluluk pusulamızda bir şaşma olmuştu uzun yıllardır. İnsana, kaynaklarını ödünç kullandığımız doğaya ve gelecekte bu kaynakları kullanarak yaşamı idame ettirecek olanlara karşı sorumlu olacağımıza;
Üzerinden yıllar geçtikten sonra farkına vardığımız sorumsuzluk hamurunu karmaya devam ettiğimizi gördük…
Bu yüzden her gün önlenebilir hastalıklar yüzünden dünyaya veda eden ve henüz beş yaşına gelmemiş 20 bini aşkın bebeği, çocuğu kaybediyoruz…
On yıl sonra yeryüzünde 3 milyardan fazla insan içilebilir suya ulaşamayacak…
Gıda ürünlerinde krizin kapıya dayanması an meselesi. Çünkü ekilebilir toprakların miktarı o kadar hızla azalıyor ki…
Çaresizlikten bulunduları topraklardan, yurtlarından göç edenlerin sayısı milyar sınırına dayanmış noktada. Bunların neden olduğu sosyal patlamalar ve çalkantıları her gün gazetelerde okuyoruz, televizyonlarda izliyoruz.
Kısacası, yaşam kalitesi adına “yaşanılamaz bir dünyaya” kendimizi hapsettik.
Gelişmiş dediğimiz ülkeler küresel borç batağının sarmalında…
Bazılarımız sosyal sorumluluk adına “tamirat, onarım işlerindeler”…
Geldiğimiz noktaya baktığımızda bütün bunların olabileceğini biliyor olmamıza karşın insanoğlunun yaşamı bu kadar içinden çıkılmaz hale sokabilmesi için kör olması gerekirdi diyesimiz geliyor. Victor’da yazısında aynen böyle diyor:
“Bugün bu körlüğün bir sebebi insanın insanın doğal bir duygusu yine;doğadaki üstün varlık olma, her şeye, tüm yaşama hükmetme kabiliyeti yanılgısına ve iştahına kapılma…”
Evet… Tükettik! Sahip olmak adına, asıl sahip olduğumuz mutluluğumuzu tükettik.
Yaşamın canlı renklerini kendi ellerimizle pastele dönüştürdük.
Sadece kendimizin değil, çocuklarımızın renklerini de çaldık.
Ama hala bir fırsat var avucumuzun içinde;
Sorumluluklarımızdan “sorumlu” olmak!
Önce kendimize, içinde yaşadığımız topluma, üzerinde konuk olduğumuz gezegene karşı…
Sorumlulukların merkezine “paranın” yerine “insanı” koymak kadar basit bir çözüm var önümüzde!
Sevgiyi, hoşgörüyü, saygıyı yaşam önceliklerimizin pusulası yaparak,
İnsanı; kılığı, kıyafeti, kimliği, milliyeti, cinsiyeti, dini, yaşı ve renginden arındırarak,
Yaşamı bir bütün olarak doğanın verdikleriyle kucaklayarak,
Yaşayabilenler olduğuna göre…
“sorumluluklarımızdan sorumlu olmak” o kadar da zor değil!