Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

Halkla İlişkiler Yüksek Lisans Programı Olmalı!

Engineers Australia

Geçtiğimiz haftalarda İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığının ev sahipliğinde gerçekleştirilen “paydaş toplantısına” katıldım. Başka okullar yapıyor mu bilmiyorum ancak gerçekten son zamanlarda katıldığım en verimli ve kalite düzeyi yüksek bir organizasyondu. Öğretim üyeleri, sivil toplum kuruluşlarının yetkilileri, medya mensupları, sektörün tüm dallarından temsilcilerinin oluşturduğu sayıca az ama nitelik olarak yüksek katılımlı bir toplantıydı.

Temel sorun şu; her yıl Türkiye’deki iletişim fakülteleri farklı bölümlerden on bin mezun veriyor. Reklam ve halkla ilişkilerciler yarısından biraz fazlası! Ne böyle bir talep var, ne mezun olanların iş bulma olanağı var, ne aldıkları eğitim beklentileri karşılıyor ne de öğrencilerin genel olarak donanımı yeterli. Durum böyle olunca iletişim fakülteleri üniversite diplomalı işsizler ordusunu topluma salıyor!

Hepimizin bildiği bu gerçeği yıllardır halının altına süpürüyoruz. Mezunlar marketlerde kasiyerlik, kafelerde garsonluk, mağazalarda tezgahtarlık gibi işlere başvurmaktan başka çareleri olmadığı gerçeği ile baş başa kalıyorlar.

Pırıl pırıl gençlerin geleceğini karartmaya ne hakkımız var diye yıllardır soruyorum.

İşte İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığının düzenlediği bu toplantı konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmak için de bir fırsat oldu.

Communication Director

Temel sorun “halkla ilişkilerin ne işe yaradığı” ile ilgili. Bu sorunun cevabını bulmadan açılan halkla ilişkiler bölümleri gençlerimize kariyerlerine patinaj yaptırmaktan öte bir işleve sahip değil.

Adı üzerinde söz konusu disiplin “halkla ilişki içinde olma meselesi”…

Bu konu şirketin halkla ilişkiler bölümü ve orada çalışanlarla sınırlandırılabilecek kadar basit ve sığ değil.

Kurumların özellikle en tepesinde görev yapan…
O kurumun itibarından sorumlu…
Kriz ve benzeri durumları aktif olarak yönetmek durumunda olan…
Hesap verebilirlik ilkelerini yönetimin ana işlevi olarak benimsemiş…
Kamuoyuna; doğru, zamanlı, şeffaf bilgi aktarımı yapmak durumundaki tüm yöneticilerin ana sorumluluğudur “halkla ilişkiler”.

Bu nedenle, başta CEO, Genel Müdür ve yardımcıları…
Satın alma, tedarik, ulaştırma, üretim, insan kaynakları, finans, hukuk gibi alanları yönetenler…
“Halkla ilişkilerin ne olduğunu, ne işe yaradığını, dahası kariyerleri için ne anlama geldiğini” bilmek durumundadırlar.

Zaten böyle olmadığı, “olamadığı” için şirketlerin iletişim bölümleri bir ya da bir kaç kişi ile yönetilmektedir.
İletişimi yönetenler ile karar verenler arasında sürekli bir çatışma yaşanmaktadır.
Yönetim takımı içinde iletişimi yönetenlere “bir koltuk çok” görülmektedir.
İletişim bütçeleri devamlı tırpanlanmakta ya da öncelikle kesintiye uğrayacaklar arasındadır.

Olay, halkla ilişkilerin bir “basın bülteni ya da toplantısı” veya “bir etkinlik organizasyonundan sorumlu olunması” meselesine indirilirse o kurumun tabii ki “itibar sıkıntısı” olacaktır. Rakipleri karşısında tabii ki sürekli “gol” yiyeceklerdir. Tabii ki regülasyonlar karşısında diyecekleri bir şeyleri olmayacak ve  “çaresiz” kalacaklardır!

Tersinden bakalım…
Halkla ilişkiler bir yüksek lisans programı olsa…
İçinde iletişim disiplinin temel kuramları ile birlikte; felsefe, sosyoloji, toplum psikolojisi, insan psikolojisi, sanat tarihi, sivil toplum dinamikleri gibi derslerle harmanlanmış  bir içerik…
Üst düzey eğitmenlerin proje odaklı çalışmaları ile sunulsa…
Her disiplinden gelen herkesin hiyerarşinin üst basamaklarına çıkabilmek yararlandığı ayrıcalıklı bir alt yapı olarak tanımlansa…
Ve buna bir de yüksek lisans diploması verilse…
Kurumlar başta çalışanları ve tüketicileri olmak üzere tüm paydaşları ile iletişim yönetiminde daha farklı performans gösterebilirler mi?

Denilebilir ki, halkla ilişkiler sektörünün ihtiyacı olan insan kaynağını nereden bulacağız?

Ajanslarda, şirketlerde halkla ilişkiler bölümünde yapılmakta olan işlere bir göz atın, bunlar için üniversitede dört yıl okumaya gerek var mı siz karar verin?

 

Henüz yorum yok.

Ne düşünüyorsun?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir