Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

Korku!

Blogumda bugün ağabeyim Ahmet Kadıbeşegil’i konuk ediyorum. Son yazısı “Korku”yu ilgi ile okuyacağınıza eminim.
İyi pazarlar olsun…

“KORKU”
Ahmet Kadıbeşegil
Korku ve korkmak insanların doğasında yer alan bir duygudur.

Kimisi ölmekten, kimisi iflas etmekten, kimisi terk edilmekten, kimisi işkence görmekten, kimisi işten atılmaktan velhasıl insan günlük ve yaşam sürecinde bunların hepsini yaşayabilir.
Önemli olan korkmaya neden olabilecek olayları yaratmamaktır. O zaman korkmaya gerek kalmaz.
Sindirme politikalarına karşı, katılımcılık, saygı görmek, özel yaşamına karışılmaması temellerini “baz” alan “Gezi”platformunu oluşturanlar, üzerlerindeki “korkuyu” aşarak başlattıkları “direniş” başkalarının korkmasına neden olmuştur.
Bunun temelinde ise iktidarı “kaybetme” korkusu yatmaktadır.
Yıllardır ilk kez gündemi içte ve dışta oluşturamayan iktidar ve destekçilerinde bir “panik havası” oluştu.
Tuskon ve Müsiad’ın gazete ilanlarında bunu görmek mümkün.
Üniversitelerin yeniden polis kontroluna alınma girişimi, sosyal medyayı kontrol altına alma çabaları, Mimar Odalarının yetkilerinin Çevre Bakanlığına bağlanması, STK’ların hedef alınması, polisin Anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapanlara karşı eskisinden daha fazla orantısız güç kullanması, iktidarı kaybetme “korkusunun” oluşturduğu tepkilerdir.
Polisin yanı sıra , İzmir ve Antalya’da görülen “sopalı milislerlerin” İstanbul’da palalı, tabancalı olarak ortaya çıkması ve  polisin bunları görmezden gelmesi bir rastlantı olarak değerlendiririlmemelidir.
Öcalan’ın patronajında yürütülen “barış süreci” Hükümetin yol haritasının olmaması sonucu duraklamış, PKK yine şantiye basmaya, adam kaçırmaya  başlamıştır.
BDP’liler ikinci aşamanın başlamaması halinde İmralı’da imzalanan protokolu açıklayabileceği tehdidinde bulunabilmiştir.
Türkiye’de gündem oluşturamayan iktidar, dış politikada Suriye’den sonra Mısır’dada hüsrana uğramıştır.
ABD ve Avrupa’nın olayı darbe olarak nitelememesinin yanı sıra S.Arabisten ve
Kuveyt’in, geçici Mısır hükümetine 8 milyar dolar vereceğini açıklaması karşısında “şok” olmuştur.
Avrupa Birliğinin, polisin orantısız güç kullanmasına karşılık, Türkiye’ye yapılan yardım kesilmesini gündeme getirmesi, dış politikalardaki gelişmelerde Türkiye’nin yaklaşımlarının  göz ardı edilmesi, Türkiye’yi yaralayan bir başka konudur.
ABD Merkez Bankasının uygulamaya koyduğu politikalar sonucunda doların yükselişi ile kısa vadeli borçlardaki ve cari açıkta artış, yükselen enflasyon iktidar için bir başka noktada  “alarm zillerinin” çalmasına neden olmaktadır.
Tüm bunlar “iktidar gücünü” kaybetme korkusunu beraberinde getirmiştir.
Özetle “Gezi” olayı iktidara “düşme” korkusu yaşatırken Erdoğan’ın “istediği” şekilde Cumhurbaşkanı seçilebilmesinide engellemiştir.
İktidar güven kaybetmiştir.
Bu durumda olan her iktidarın yaptığı gibi “polis devleti” olgusunu önümüzdeki günlerde daha fazla hissedeceğiz demektir.
Geleceğin ve gerçek demokrasi için “diren” Türkiye.

3 Responses
  • Serdar Yanaşan
    Temmuz 14, 2013

    Benim Yorumum kısa ve net ;

    KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK!

  • Gonca
    Temmuz 14, 2013

    ve korkunun karşıt hissi cesaret değil sevgi..
    ‘sevgi’ ne kadar yapıcı ve dünyadaki en pozitif enerji ise ‘korku’ da dünyanın en yıkıcı, en hasta edici hissi..
    Korkuyla dolu insanlar, topluluklar etraflarına sadece kötülük saçarlar
    Daha az korkan, daha çok seven insanlarla dolu bir Türkiye için umudumuz gençlerimiz
    Çünkü tam da karşıt his yaratmışlardı, korkan güruhlara karşın, sevgi parkıydı onlarınki..

  • Salim Arslanalp
    Temmuz 15, 2013

    Bu güzel çözümlemeye birşeyler eklemek istiyorsak Ahmet K nın nokta koyduğu yerden devam etmek lazım.
    Hareketi , ezber bozan niteliklerini koruyarak, demokrasi mücadelesine nasıl eklemleriz ? Nasıl sürdürülebilir kılarız ?
    Sanırım burada demokratik kitle örgütleri kadar, birşeyler yapamamaktan yakınan elit aydın kesime büyük iş düşüyor. Örneğin ” medyayı geri kazanmayı ve bağımsızlaştırmayı” , yarın demokrasiyle yönetilen bir Türkiye de iş yapmayı arzulayan büyük / küçük sermaye gruplarına GERÇEK BİR KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ olarak benimsetmek.
    Sıra “ekonomiye birşey olursa ne yaparız” KORKUsunu kırmaya geldi.

    Kalemine sağlık Ahmet kardeşim…

    Ne düşünüyorsun?

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir