Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

Demokratik Sosyalistler Demokrasinin İtibarını Onarabilirler mi?

Hayatın akışı beni nerelere sürüklüyor? Son zamanlarda gündemimde olan konulara baktığım zaman kafamın içindeki rüzgarların nerelerden estiğini görebiliyorum.

Örneğin;

  • Tek kimlikli dünyada çok kimlikli yaşamak (dünya vatandaşlığı ve immigirasim)
  • Robotlara etik aşısı tutar mı? (Yapay zekânın ‘duhuliyede’ oturması mümkün mü?
  • Demokrasinin itibarını kim onaracak?
  • 100 yıl sonra ilaç şirketleri kalcak mı?
  • Çocuklarından öğrenen bir toplum haline dönüşmenin dayanılmaz “acısı/kıskançlığı/vurdumduymazlığı”

Bunlar arasında “demokrasinin itibarını kim onaracak?” Çok cazip bir başlık olarak yansıyor. Bana böyle bir başlığı çağrıştıran gelişmelerin kaynağı Alexandria. Namı diğer: AOC!

Şöyle girelim konuya; Amerika Birleşik Devletleri tarihinde bir “ilk” yaşıyor. Kendilerine “demokratik sosyalist” diyen parlamenterlerin oluşturduğu bir gündem Trump yönetiminin görmezden gelmesine karşın sokaklarda taraftar buluyor. Bu gündem bu yüz yılda pazarlama, marka ve iletişim dünyasının temel stratejilerinin omurgasının nereye oturacağına dair onlarca ip ucu barındırıyor.

Bernie Sanders ve Alexandria Ocasio Cortez
The New Yorker

Alexandria Ocaiso-Cortez! Kısaca AOC olarak yer alıyor gündemin içinde. ABD kongresinin en genç üyesi. 29 yaşında. 2018 yılında bir kafede barista olarak çalışıyordu. Kasım 2018 ara seçimlerinde New York 14. Bölgeden milletvekili seçildi. Hani derler ya “her taşın altından çıkıyor”. İşte AOC öyle bir görüntü sergiliyor. Zekâsı, girişkenliği, enerjisi ama hepsinden önemlisi hitabet gücü ile karşısına aldığı herkesi “mat” edebiliyor. Twitter’da 4 milyona yakın takipçisi var ve sosyal medyayı o kadar etkin kullanıyor ki takipçileri onu ve gündemini yakalamakta zorlanıyorlar!

Kendine “demokratik sosyalist” diyor. Aynı 2020 Başkan adayı Vermont Senatörü Bernie Sanders gibi. Aslında söylemleri çok basit ve anlaşılır. Herkese ücretsiz sağlık ve eğitim hizmeti verilmesi ve iklim değişikliğine karşı aktif önlemler alınması… Savunma giderlerinin azaltılması… Uluslararası politikada barıştan yana olunulması…

AOC markasının ilk siyasal ürünü karşımıza “Yeni yeşil Anlaşma” (Green New Deal) olarak geldi. Bu siyasal çıkışına destek toplamak için çıktığı eyalet toplantılarında gördüğü ilgiye bakılırsa oldukça ciddi bir kamuoyu desteğini de arkasına almış durumda. Başta mülteciler, ABD seçimlerine Rusya’nın müdahalesi, Trump’ın ABD yönetimini aile bireylerinden oluşan hanedanlığa dönüştürmesi gibi konuların oluşturduğu yoğun gündemin içinde AOC’ın ekonomik, politik ve sosyal içerikli önerimi farklı bir soluk olarak algılanıyor şüphesiz.

Çiçero’dan bu yana ne kadar yol aldık?

Eski Roma ve Atina’dan bu yana demokrasi en yaygın uygulama alanını 20. yüz yılda bulmuştu. Ama orasını burasını kurcalamak, altını oymak ya da boşaltmakla ilgili yeteneklerimiz sayesinde insanoğlunun yaşam kalitesi ve gelecek güvencesi ile ilgili “tek tutunacak dalı” olan demokrasinin “itibarını iki paralık ettik”. Demokrasi ile yönetildiğini iddia eden ülkelerin hepsinde başta adalet, etik, insan hakları olmak üzere demokrasinin tanımı ile özdeşleşen kavramlarda ciddi sıkıntılar var. İtibar kaybı da buradan geliyor zaten.

 Kendine demokratik sosyalist diyen ABD’li liberallerin “Yeni Yeşil Anlaşması” demokrasinin iki paralık itibarını onarması için bir başlangıç olabilir mi?

Konuyu biraz daha anlamak için Ali Rıza Üngen’in internet ortamında yayımlanan “Mesele” deki yorumlarına göz atacak olursak:

“Yeşil Yeni Anlaşma’yı ABD’de kriz başlamadan Thomas Friedman dillendiriyor. Obama ekibi bunu sadece başkanlık kampanyasında kullanmıyor, ayrıca altyapı yatırımları ve yeşil hizmet temini için yatırımları öngören 90 milyar dolarlık bir paket haline dönüştürüyor… ..2016’da Bernie Sanders’ın kampanyasında da yer alan fikir, çevrecilerin bugün ABD Temsilciler Meclisi Başkanı olmuş Nancy Pelosi’nin ofisinde 13 Kasım 2018’de gerçekleştirdiği oturma eylemi sonrasında tam bir ilgi patlaması yaşıyor.

Aslında Yeşil Yeni Anlaşma, Yeşillerin, çevrecilerin on yıllardır dillendirdiği noktaları tekrarlıyor. Burada farklı ve ilginç unsur yeşil ekonomiye geçiş ve iklim değişikliğiyle mücadelenin aynı zamanda refahın yeniden dağıtımı ve on yılı aşkın süredir kendisini hissettiren krizin aşılması için anahtar olarak gösterilmesinde…”

“Yeni Yeşil Anlaşma” Bir Pusula Olabilir mi?

Birleşmiş Milletler’in “Bin Yıl Hedeflerini” ABD özeline taşıyan özellikleri nedeniyle AOC’nin önerisi başka ülkelerde de mercek altına alındı. Belki henüz bir pusula veya reçete olarak değerlendirilmiyor ancak kapsamı ve temel politikaları uluslararası toplantıların gündemine girmeye başladı.

Etkili bir kanaat önderi olan Carlota Perez[  Yeni Yeşil Anlaşmayı  “İkinci Dünya Savaşı sonrasındakine benzer bir yüksek konjonktüre götürme planının ilk taslağı olarak gördüğünü” söylüyor.  Perez: “Bunu, inovasyona ve yatırıma istihdam, kâr ve büyüme getirecek “akıllı” ve yeşil bir yön sağlayarak ve aynı zamanda hükümet politikasına sosyal esenliği artırmayı amaçlayan yol gösterici ilkeler sunarak yapıyor. Böyle bir öneri enformasyon devriminin önemini de hesaba katıyor, çünkü GND ancak zenginlik yaratmanın ve dağıtmanın bu yeni potansiyeli kullanılarak gerçekleştirilebilir.” diyor.

Dünyamızın en temel sorunlarından birisi olan gelir dağılımındaki adaletsizlik geçen yüzyılın kucağımıza bıraktığı “istenmeyen çocuk”. Ve hepimiz biliyoruz ki bu sorun giderilmediği en azından yönetilebilir boyutlara indirgenemediği sürece başta terör olmak üzere, insanlığın üzerindeki kara bulutlar yoğunlaşarak devam edecek. Kitlesel göçlerin bu boyutta yaşanıyor olması yine buradan kaynaklanıyor. Meksika sınırı kapısında bekleşen Guatemalalılar neden geldikleri sorulduğunda “çünkü açız” diyorlar!

Günümüzde sadece az gelişmiş ülkelerin değil “özellikle” gelişmiş ülkelerin “Yeni Yeşil Anlaşma” gibi bir çıkış yolu tanımlamaları kaçınılmaz görünüyor. Çünkü, başta iklim değişikliği ve gelir dağılımındaki adaletsizlik olmak üzere insanoğlunun geleceğini endişeye yönlendirenlerin başında bu ülkelerin son yüz yıldır benimsediği ticaret anlayışı geliyor.

İtalya ve Fransa Neden kapıştı?

Son zamanlarda İtalya ve Fransa arasındaki politik gerilimi takip ediyor musunuz bilmiyorum. Ama bilmeyenler için özetleyeyim; özellikle Afrika ülkelerinden ölümü göze alıp botlarla çoluk çocuk kendilerini Avrupa kıyılarına atmak isteyen göçmenlere karşı İtalya kapılarını kapadı. Fransa, İtalya’nın bu tutumunu sert bir dille eleştirdi. Bunun üzerine İtalya, Bakanlar düzeyinde Fransa’ya bir dizi suçlama ile geri döndü ve dedi ki; “bugün böylesine bir dram yaşıyorsak bunun baş sorumlusu Fransa’dır! Son yüz yıldır özellikle 14 Afrika ülkesinde izlediği sömürgecilik uygulamalar bugün bu insanları, aç, susuz, topraksız ve gelecek umutlarını kaybetmiş bırakmıştır. Bu insanlar doğdukları toprakları ölümü göze alıp terk ediyorlarsa Fransa başını öne eğmeli ve susmalıdır”.  İtalya’nın çıkışı bununla da bitmedi. Fransa’nın eski sömürgecilik alışkanlıklarının bugün de devam ettiğini, söz konusu 14 Afrika ülkesinde Fransız Frank’nın kullanımının zorunlu olduğunu ve Fransa Merkez Bankası’nın bu ülkelerdeki para dolaşımını regüle ettiğini ileri sürdü ve bunun Avrupa Birliği kurallarına aykırı olduğunu iddia ederek Fransa’ya “yaptırımlar” uygulanması için Birlik yönetimine başvurdu!

15 yıllık ev hapsinden sonra Myanmar’da “demokratik” seçimlerle iktidara gelen Aung San Suu Kyi de demokrasinin değerlerini ilk rafa kaldıranlardan. Ülkesindeki azınlıklara karşı uyguladığı şiddet ve antidemokratik uygulamalarla tüm dünyadan aforoz edlldi.
PressTV

Demokrasinin itibarının nerelerde, nasıl parçalandığının örneklerinden biri olarak verdiğim bu örnek gibi binlercesi özellikle geçtiğimiz yüz yıl “ahlaki ve etik değerlerimizin” de erozyona uğramasına neden oldu. 20. Yüz yıl “paranın bir değer” haline dönüştüğü bir dönem olarak tarihe geçecek.

Demokrasinin itibarındaki sıkıntıların canlı örneklerinden bir diğerini iki yıl önce İngiltere’de yaşadık. Demokrasinin beşiği ülkelerden biri olan İngiltere’de Magna Carta’nın 800. Yılı nedeniyle parlamentoda düzenlenen toplantının konu başlığı “Neden Demokrasi?” idi. Harvard’da “Adalet” dersleri veren Prof. Michael Sandel’in yönettiği oturumlarda, demokrasinin neden istenen yönetim biçimi haline dönüşemediği tartışıldı. Hayalkırıklığı vardı. Demokrasiden yana beklentiler yüksekti. Ama olmadı bir türlü. Neden olmadı? Başka nasıl bir yönetim biçiminin demokrasinin yerini alabileceğine dair konuşmalar yapıldı. Sonuçta görüldü ki, Çiçero’nun ve eski Yunan’daki anlam ve derinlikte demokrasinin itibarını onarmaktan başka çare yok.

İşte bu yüzden Alexandria’yı önemsiyorum. Benim gibi önemseyenler onu A O C olarak markalaştırdı. Bu markanın da önümüzü aydınlatan ilk ürünü “Yeşil Yeni Anlaşma” olarak piyasaya çıktı. Tekrar edecek olursak; Herkese ücretsiz sağlık ve eğitim hizmeti verilmesi ve iklim değişikliğine karşı aktif önlemler alınması… Savunma giderlerinin azaltılması… Uluslararası politikada barıştan yana olunulması…

Bu yolun yolcusu ve ABD 2020 Başkanlık seçimleri aday adayı Bernie Sanders Başkan seçilirse başka bir dünyaya biz de yolculuk yapabiliriz.

Bernie Sanders’in tarihe geçecek olan “demokratik sosyalistler” konuşması

(*) BrandMap Dergisi Mayıs 2019 sayısında yayımlanmıştır.


1 Response
  • Başar Arıoğlu
    Haziran 16, 2019

    Çok isabetli bir yazı. Çok teşekkürler.

    Ne düşünüyorsun?

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir