Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

Win, Win-Win ve KoronaWin

 

Ne kadar süreceğini bilmiyoruz.

Yüz yıl sonra tarihin bugünleri hangi verilerle yansıtacağına dair hiçbir fikrimiz yok.

Ama bir şeyi çok iyi biliyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Sınırlar belki kontrollü bir şekilde açılacak.

Uçak seferleri usul usul başlayacak.

Şehirlerde trafik hareketlenecek.

Kepenkler açılacak.

Çocuklar yine okulların yolunu tutacaklar.

“İŞ” diye bir yerlere gidip gelmeye de başlayacağız. Ama…

Bir korunaklı alan varmış gibi şekillenecek ilişkilerimiz. Auramız “dur” diyecek tensel dokunmalara. Tavan yapmış korona ve mutasyon refleksimiz hep bir “tampon bölgeye” ihtiyaç duyacak hayatımızda.

İlişkilerimizin doğasındaki “sıcaklık” KoronaVirüs ile gelmemek üzere gitti sanki…

O sıcaklık “duygularımızı” da kemirdi. Dostlukların, sevgilerin, aşkların üzerindeki battaniyeye yabancılaşma ne kadar sürecek, bilmiyoruz.

Yaşam formatlanacak. Thomas Friedman’ın yazdığı gibi. BC (Before Corona) AC (After Corona)

Hükümetlerin, devlet başkanlarının, liderlerin, Birleşmiş Milletlerin, Uluslararası Para Fonunun, Dünya Bankasının, “G” ile başlayan -7-8 ya da 20 fark etmez- ülkelerin ve bilumum yüz yıllık kurumların sınıfta kaldığı bir sürecin sonunda “kral çıplak” dökülüverdi ağzımızdan.

Bir virüs dünyayı kitledi.

En değerli olduğunu düşündüğümüz şeyleri bir anda “değersizleştirdi”.

Zengini, fakiri…

Devlet başkanlarını, CEO’ları, patronları, vergi cenneti zenginlerini sokaktaki sıradan bir vatandaşı; tüm insanları eşitledi.

Çünkü akıllanmadık!

vivecanada international

Bizim jenerasyon dünyanın “win” haline tanık oldu. Yani “ben -ama sadece ben- kazanayım da ne olursa olsun”. ABD Başkanı Trump’ı iktidara taşıyan söylemi “America first” yüz yıldır devam eden sinsi, bencil, çıkarcı yaklaşımların sadece son örneği. “Önce ABD kazansın. Gerisi beni ilgilendirmez”.

Kapitalizm öncesi sömürgeci yağmacılığın perdesini açtığı ”win” siyaseti insanlığı içinde atom bombalarının, dünya savaşlarının, ırk ayrımcılığının, doğa katliamının gündemi belirlediği bir trajedi ile baş başa bıraktı. Ve insanlık kapısının önünde hiç beklemediği bir anda, üstesinden nasıl gelineceğini bilemediği KoronaVirüsü buldu.

“Win” insanlık için bir reçete değildi. Pusula hiç olamazdı!

İçinde insan yok, ahlak yok, utanma, dayanışma, vefa, doğa, kadın, çocuk, engelli, kedi-köpek ve diğer canlılar yok. Hatta çiçek bile yok.

Peki ne var?

Aç gözlülük var.

Arsızlık var.

Kişisel çıkarlar var.

Hırs var. Kibir var.

Egolar var.

Kötülük var.

Doymak bilmeyen tüketme çılgınlığı var.

Yalan-dolan, rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, kayırma, “her yol mübah” var!

“Ne pahasına olursa olsun, benim olsun var”.

Yüz yılın sonuna doğru “Ben kazanıyorum, biraz da sen kazan” anlamını taşıyan “Win-Win” hayatımıza girdi. Birinci “win” in kapsama alanı genişledi yani. Dolar iştahı katlandı. Masa altı ticaret yasallaşmış oldu. İhale tezgâhları kişiye özel hale getirildi. Bir şey üretmeden, paradan para kazanmanın ekonomisi dünyayı yönetir oldu. “Parası neyse veririz” söylemi insan onurunu satın aldı. Sadece insan onurunu mu? Ülkeleri, kültürleri, tarihsel zenginlikleri, sanatı, aileleri satın aldı. Adalet tükenirken insanı da doğayı da tüketti!

KoronaVirüs bir ayar verdi ama…

 

KoronaVirüs günlerinden geçiyoruz.

Krizin değil “kaosun” yönettiği bir gezegeni karantina kuşatmasında izliyoruz.

“Bize sıra gelir mi?” kaygısı “aile fertlerinden birinden bize de geçer mi” duygusu ile birlikte yüreğimizi sıkıştırıyor.

Bir yandan da “sonrası ne olacak, nasıl olacak?” sorularına cevap arıyoruz.

Gettolaşan bir dünyanın bilim-kurgu oyuncularıyız artık.

Acilen birinci ve ikinci “win” leri açığa çıkaracak, onları işsiz-güçsüz bırakacak “üçüncü win” girmeli hayatımıza.

Yani;

Önce gezegenin ve doğanın kendi döngüsünün egemen olduğu…

Doğa kanunlarının tek ve gerçek geçerli yaşam formatı olarak tanındığı…

İnsanların ve insan topluluklarının kendi yaşam döngülerini buna uyarladığı…

Ahlakın paradan üstün olduğu…

Herkesin -nerede doğduğuna, deri renginin ne olduğuna bakılmaksızın- önce “insan” olduğu

Bir gezegeni keşfetmek için KoronaVirüs bir ayar verdi.

İster istemez eski bir blog yazımı anımsattı güncel gelişmeler. Göbeklitepe’den Palo Alto’ya bir yolculuk yapan insanoğlu yeniden Göbeklitepe’nin kapısını mı çalacak acaba?

Ya da “üçüncü win” insan uygarlığının karşısına 12 bin yıl sonra çıkmış bir fırsat mı olacak?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

12 Responses
  • Sabahat Poshor
    Nisan 2, 2020

    Salim cim yine ne güzel özetlemişsin. Dileğim bundan sonra evrendeki her canlının denge içinde yaşayabileceği şartların oluşabileceği bir yaşam düzenine geçebilmemiz, o zaman Corona ile ödenen bedel dünyaya fayda olarak dönmüş olur diye düşünüyorum ❤

    • Salim Kadıbeşegil
      Nisan 2, 2020

      Çok teşekkürler Sabahat hanım. İnsanoğlunun temel zaafı ders çıkaramamak. Sanırım KoronaVirüs gezegenin son uyarısı!

  • Nergiz Filiz
    Nisan 2, 2020

    Çok güzel anlatmışsınız. İnşalllah ders çıkarılır da Virüs insanlığın ve hepimizin geleceğinde çok olumlu sonuçlara vesile olur.

    • Salim Kadıbeşegil
      Nisan 2, 2020

      Sağolasın sevgili Nergiz. Bu süreci de yaşanması gerekenlerin içine işte 🙂

  • OĞUZ ÖZER
    Nisan 2, 2020

    Eline sağlık, kalemine sağlık sevgili Salim.

    Biz hala sadece “Ben Win” “ Hep Bana Win” kapsamından çıkamazken, kendini ve haddini bilmeyi öğrenememişken, 3. Win’in kapısından dahi geçemeyiz her ne kadar doğa bize çok net ders vermeye kalksa dahi. Ne güzel söylemiş atalarımız Balık baştan kokar diye, biz leş gibi kokuyoruz kardeşim.

    Sevgi ve saygılarımla.

    • Salim Kadıbeşegil
      Nisan 2, 2020

      Galiba “son viraj” insanlık için sevgili Oğuz

      • Şebnem Oktay
        Nisan 7, 2020

        Sayın öğretmenim,
        Win, Win – Win ve KoronaWin, Göbeklitepe’de başlayan insanın, toplumların, var oluşları, dünü, bugünü, geleceğinin yansımalarınca, günümüz gerçekleri makalenizi tebrik ederim.

        Asıl önemli olan N’ler & K’lar ; nasıl, neden, niçin, nerede, ne zaman, kim veya kimler için başladığı, devam ettiği bir yana, şu an küresel olarak paylaştığımız sorundan çıkarılacak, derslerin ve gelecek adına yapılacak gerçeklerin değerlendirilmesi değil mi, evet bugün için ne zaman, nasıl geldiği ve ne zaman gideceğini tam olarak adını koyamadığımız bir sorunun parçasıyız, peki ya yarın, herşey başladığı gibi oldu bittiye gelmeli, normale döndüğünü düşündüğümüz an kaldığımız yerden devam edeceğimiz, yanılgısına mı düşmeliyiz, zaten ne yaşıyorsak genelde ânı kurtarmak, günü gününe yaşadığımız için başımıza gelmiyor mu, egomuz bir yana varlıklarını yadsıdığımız olmazsa olmazlarımızı hatırladığımız an, WIN -WIN – WIN kapsamında yaşamaya başlayabiliriz. saygılarımla,

        Şebnem Oktay

  • Özlem Güsar
    Nisan 3, 2020

    Artık Doktorlarımızın Futbolculardan Daha Çok Saygı Gördüğü
    Çiftçilerin Makyaj Bloggerlarından Daha Fazla Kazandığı
    Bir Dünya İstiyorum

  • Can ÇAĞDAŞ
    Nisan 4, 2020

    Son üç-dört bin yıldır hileli zarlarla tavla oynuyor, hep biz kazanıyorduk. Kaybeden hep yaşlı dünya, hep süngere dönüştürdüğümüz doğa oluyordu. Hiç gözünün yaşına bakmadık, acımadık hayvanların neslini kurulurken, yağmur ormanlarını, Anadolu’nun sedir ağaçlarını vahşice binerken.
    Oysa ki doğa bize zaman zaman ikazlarda bulundu. Kedileri öldürten Papa’nın dikkatini çekebilmek için fare nüfusunu patlatıp vebayı afet halinde Avrupa’nın üstüne saldı, insan ırkının %30’u yok oldu.
    Böyle o kadar çok örnek var ki, eğer farklı bir paradigma ile olayları yeniden değerlendirmeyi düşünürsek. Sanıyoruz ki doğanın canı yok, ruhu yok. Ruhu olmayan insan ırkıdır, keyif için can alan yeryüzündeki tek ırk.
    Ancak sevgili Salim biz hileli zarlarla oynamaya devam edeceğiz de ya doğa tavlanın pullarını değiştirirse? İşte senin kriz değil kaos dediğin şey bu. Biz bu pullarla oynamayı bilmiyoruz. Hileli zarları ne yaparsan yap.
    Sevgiler

    • Salim Kadıbeşegil
      Nisan 4, 2020

      Sevgili Can harika bir katkı. Gerçekten insanoğlu tarih boyunca doğa karşısındaki tüm savaşlarında yenik düşmüş. Biz o “pullarla” oynamayı bilmiyoruz. Bu yüzendir ki hiç bir kaos adı üzerinde başka hiç bir kaosa benzemiyor.Teşekkürler.

    • Şebnem Oktay
      Nisan 7, 2020

      Asıl önemli olan N’ler & K’lar ; nasıl, neden, niçin, nerede, ne zaman, kim veya kimler bir yana, şu an küresel olarak paylaştığımız sorundan çıkarılacak, derslerin ve gelecek adına yapılacak gerçeklerin değerlendirilmesidir, evet bugün için ne zaman, nasıl geldiği ve ne zaman gideceğini tam olarak adını koyamadığımız bir sorunumuz olabilir, peki ya yarın, herşey başladığı gibi oldu bittiye gelmeli, normale döndüğünü düşündüğümüz an kaldığımız yerden devam edeceğimiz, yanılgısına mı düşmeliyiz, zaten ne yaşıyorsak genelde ânı kurtarmak, günü gününe yaşadığımız için başımıza gelmiyor mu, egomuz bir yana varlıklarını yadsıdığımız olmazsa olmazlarımızı hatırladığımız an, WIN -WIN – WIN kapsamında yaşamaya başlayabiliriz. saygılarımla,

      Şebnem Oktay

    Ne düşünüyorsun?

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir