(*) Hüriyet Ege’de 30/08/2025 de Deniz Sipahi imzasıyla yayımlanmıştır.
Onu bilenler bilir; itibar yönetiminin Türkiye’deki en önemli elçilerinden biridir.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Aydın Üniversitesi’nin PR Atölye dergisinde bir röportajını okudum. Ve “İşte alın size ders gibi cümleler” dedim.
Mesela şu soruya verdiği yanıt çok dikkatimi çekti.
“İtibar sizin için ne anlama geliyor?”
Cevabı çok netti.
“İtibarı toplum tarafından beğenilen ve takdir edilen bir kurum veya lider olabilmek şeklinde tanımlıyorum. Markalar vaat eder itibar kazanılır mottosu ile değerlendirirsek itibarlı olabilmek için bu tanıma uygun bir performans gerekiyor. Bunun üst başlıklarını; etik ve adil olmak, sorumluluk, şeffaflık ve hesap verebilirlik olarak tanımlayabiliriz. Günümüzde artık sadece şirketlerin değil, kamunun ve sivil toplum kuruluşlarının da farklılaşma stratejilerinin omurgası oldu. İtibar kültür ve değerler üzerine inşa edilen bir kavramdır.”
Bu cümlede bir altın anahtar var.
Markalar vaat eder ama itibar kazanılır.
Benim gözümde bu, iş dünyasının en yalın ve en gerçekçi özeti. Çünkü bir reklam filmiyle, birkaç afişle itibar yaratılmıyor. İtibar; kültür ve değerler üzerine inşa ediliyor.
Samimiyet şirketlerin en değerli sermayesi
Kadıbeşegil’in sözleri, bu kavramın Türkiye’deki yolculuğunu anlamak için çok şey söylüyor.
İlk kitabını yazdığı yılları şöyle anlatıyor.
“2006’da kitap çıktı. Ama öncesinde beş yıllık bir yazım süreci vardı. O dönem henüz sürdürülebilirlik konuşulmuyordu. Sosyal sorumluluk yeni yeni sahaya çıkmıştı. CEO’lar itibarın kendi asli işleri olduğuna inanmıyorlardı. Bilançonun son satırı başarı için yeterliydi. Çalışan ilişkilerinde sadakat yerine itaat geçerliydi. Yatırımcı sunumlarında finansal veriler baskındı; itibar sadece dekoratif bir unsur olarak görülüyordu. Akademide bu konuda makale sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. PR sektörü de ufkunu genişletmekten uzaktı.”
Düşünüyorum da…
Bugünlerde bir şirket “sürdürülebilirlik raporu yayınlamadan olmaz” noktasına geldi. Ama bundan sadece 15 yıl önce itibar, çoğu şirket için gala gecelerinden ibaretti.
Benim iş hayatında gözlemlediğim dönemde de aynı tablo vardı. İtibar, bir tür makyaj gibi görülüyordu. Oysa Kadıbeşegil’in de altını çizdiği gibi…
“Toplum yapaylığı çok çabuk anlıyor. Yanlış bile yapılsa, samimiyetle ortaya konduğunda itibar kazanılıyor. Ama üstünü örtmek, en pahalı hatadır.”
Bugünün farkı şu; samimiyet artık şirketlerin en değerli sermayesi.
Çalışan mutluluğu itibar sorununun üstesinden gelir
Peki bugün şirketlerin önündeki en büyük sınav ne?
Kadıbeşegil’in verdiği yanıt çok anlamlı:
“İtibar bir proje değil, bir felsefedir.”
Çok doğru… Bugün hala bazı kurumların itibar yönetimini kampanyalarla, reklamlarla halledebileceğini sanmasına şaşırıyorum.
Kadıbeşegil diyor ki.
“Stratejik itibar araştırmaları olmadan bir yere varmak mümkün değil. Bu araştırmalar CEO’nun vizyonunu, çalışanların kurumla ilişkisini, sosyal ortakların algılarını ortaya koyuyor. Yani bir aksiyon planının mutfağını hazırlıyor.”
Ama işte bu mutfakta ciddi eksikler var.
Kanaat önderleri çoğu zaman unutuluyor.
Kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle gündem kurtarılmaya çalışılıyor.
Bugünlerde moda bir eğilim var. Greenwashing, artwashing, whitewashing… Kısacası, şirketlerin aslında yapmadıkları şeyleri yapıyormuş gibi göstermesi.
Mesela çevreyi kirleten bir fabrikanın, bir iki ağaç dikme kampanyasıyla ‘biz doğa dostuyuz’ demesi.
Ya da kültüre hiçbir katkısı olmayan bir kurumun bir sanat sergisine sponsor olup ‘biz sanatı çok seviyoruz’ havasına girmesi.
İşte bu tür makyaj hareketleri, farkında olunmadan şirketin itibarına koca bir leke bırakıyor.
Ve en önemlisi…
Kadıbeşegil’in çok hoşuma giden bir tespiti var.
“Çalışan mutluluğu her türlü itibar sorununun üstesinden gelir. Çünkü çalışanlar itibarın gerçek elçileridir.”
Ben de buna katılıyorum. Dışarıya verilen mesajlardan önce içeride çalışanların gözündeki itibar çok daha kıymetli. Bir çalışan şirketini gururla anlatıyorsa, dışarıya en büyük iletişim budur.
2025 Eylül’ünde yeni rapor yayınlanacak
Salim Kadıbeşegil’in kurucusu olduğu RepMan İtibar Araştırmaları Merkezi artık FutureBright Group çatısı altında yoluna devam ediyor.
“Bugüne kadar 100’den fazla kurumun stratejik karar süreçlerine içgörü sağladık. Şimdi bu deneyimi ileri veri teknolojileriyle buluşturma zamanı” diyor Kadıbeşegil.
Türkiye İtibar Ligi araştırması da bu kapsamda yenilenerek devam edecek. Kamuoyu, şirketlerin itibar algısını Eylül 2025’te güncel bir metodolojiyle yeniden görecek.
Ve Kadıbeşegil’in son sözleri aslında bu serinin en güzel özeti.
“İtibar sadece ölçülen değil; ülkemiz için birlikte inşa edilen bir değerdir.”
Ben de bu cümlenin altına imzamı atarım. Çünkü işin özü tam da burada
Ne düşünüyorsun?