Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

Alaçatı bir sanatçı olsaydı

Tasting Alaçatı son yıllarıda bu kendi özgün kimliğiyle buluşma gayreti içinde olan şirin tatil beldesinin etkinlik markalarından biri oldu. Gastronominin her alanından yerli ve yabancı katılımcıları ile renklenen etkinliğin en önemli özelliği; yerel halkın, işletmecilerin ve sivil toplum kuruluşlarının profesyonel bir platformda “değer” üretebiliyor olması.

Ben de etkinliğe destek veren işletmelerin arasında yer alan Köşekahve adına her etkinlikte bir konuşma yapıyorum. Bundan önceki etkinlikteki konuşmamın başlığı “herkesin bir Alaçatısı var” idi. Bu yıl bunu biraz daha “ete kemiğe” büründürelim dedik. Evet herkesin bir Alaçatısı var ama daha somut ifade etmek gerekirse nasıl bir analoji ortaya çıkabilirdi. En sevdiğim ay olan Eylül’ün en güzel renklerini Alaçatı sokaklarına armağan ettiği günlerden birinde interaktif bir ortamda bunu tartıştık. Sevgili İclal Aydın da Gazete Oksijen‘de bu konuşmamın içeriğine yer verdi.

Yaprak dökümü devam ediyor!

Bugün burada Alaçatı ve sanat etrafında konuşacağız ancak içimizdeki sanat ve kültür ağacından yaprakların dökülmeye devam ettiğini üzülerek vurgulayalım. 1990’larda çocukların tiyatro festivallerinin yapıldığı,  tango ve şiir gecelerini yudumladığımız, sürdürülebilirlik film festivali filmlerini izleyip, tartışmalarını yaptığımız, kış ortasında sokaklarında caz sanatçıları ile halvet olduğumuz Alaçatı’nın yerinde yeller esiyor.

En son haber de Höyük’den geldi. Dünyanın sayılı koleksiyonerlerinde eserleri olan seramik sanatçılarının buluşma adresi olan Höyük de eller havaya kültürüne teslim oldu ve kepenklerini indiriyor.

 Tıpkı, Camgeran, Antikacı Hasan, Artura, Keyfekeder ve Kırmızı Kedi kitabevleri gibi, Bedri Rahmi Eyüboğlu Sanat galerisi, Sesil kültür ve sanat oteli gibi…

Be dest (antikacı), Bi oda (gal), Bazen atölye, Kamihan antikacı, Matrak sanat galerisi , Valör sanat galerisi, Evvel zaman antikacı, Pop (antikacı), Eski (antikacı) gibi…

Kırmızı Ardıç kuşu Sayra hanım bile galerilerini kapattı pizzacı oldu!

Bu saydığım mekanlar Alaçatı’nın rengi, soluğu kimliği idi. Buralara yaz kış gelme nedeni idi.

Çin’den ithal plastiklerle kültür-sanat diye baş başa kalacağımız günler pek uzaklarda değil anlaşılan.

Sizinle birlikte içinizdeki sanatçıyı keşfedeceğiz bugün. Hangi sanatçının karakteristik özellikleri Alaçatı’nın sesi, soluğu, rengi olsa mutlu olurdunuz.

Benim biri yerli diğeri yabancı iki adayım var.

Alaçatı Robert Redford’a benzeseydi

 

İlk adayım sinema sanatçısı Robert Redford. Onu örnek olarak vermemin nedeni bugün dünya bağımsız sinemasının merkezi olan Sundance’ı kurma mücadelesi. Ve tabii başta çevre ve insan hakları olmak üzere aktivist kişiliği ve bundan taviz vermemiş olması. Salt Lake City’de 1960’larda aldığı 2 dönümlük bir araziye inşa ettiği evde geçirdiği zaman onun hayallerinin sınırlarını da genişletti. 1970’lerin başında Paul Newman’la birlikte yaptıkları Butch Cassidy ve Sundace Kid isimli filmin başarısından elde ettiği para ile aldığı araziyi genişletti. 1980’lere geldiğinde mütevazi kayak merkezi 5 bin dönümlük bir alana dönüşmüştü ve Redford kâr amacı gütmeyen Sundance Film Enstitüsünü kurarak bağımsız sinemanın merkezini kurma ile ilgili hayalini hayata geçirdi. O tarihten bu yana sektörün her alanındaki sinemacılar Sundance’ı Oskar ödüllü filmlerin merkezi yaptılar.

Paradan önce gelen başka değerleri olurdu
Doğa, çevre ve sürdürülebilirlik bir amaç değil yaşam tarzı olurdu
Kendini kültür ve sanat ile yoğururdu
Sundance gibi yerel değerlerinin üzerine inşa edilmiş bir marka yaratır ve bu markanın güçlü bir çekim merkezi olmasının güvencesinde geleceğine güvenle bakardı.

Zülfü Livaneli

Barış ve özgürlüğe adanmış bir yaşam.

Yaşar Kemal,Cengiz Aytmatov, Mikis Teodoradiks, Joan Baez, Maria Farantouri, Arthur Miller, Elia kazan, Jack Lang… B saygın isimlerin ve daha nicelerinin ortak yaşam alanı Zülfü Livaneli

Ömer Zülfü Livanelioğlu (d. 20 Haziran 1946; IlgınKonya), bilinen adıyla Zülfü Livaneli. Türk müzik sanatçısı, senarist, politikacı, yazar ve yönetmen… Ve hatta daha bir çok şey!

Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.

Romanları 40 dilde yayımlanan yazar, günümüzün en çok satan, en çok okunan romanlarının yazarı, gazeteci, yönetmen ve besteci Ömer Zülfü Livaneli, 20 Haziran 1946’da doğdu.

Zülfü Livaneli 1972 yılında fikirlerinden dolayı askeri cezaevinde yattı, 11 yıl sürgünde yaşadı.

Harvard ve Princeton gibi saygın üniversitelerde konferanslar ve dersler veren, romanları, fikirleri ve müziği ile dünya basınında övgülerle karşılanan bir sanatçı olan Livaneli, edebiyat, müzik ve sinema alanlarında 30’dan fazla ulusal ve uluslararası ödül sahibi.

ABD’de Missouri Üniversitesi, romanlarını ders kitabı olarak okuttu. Arafat’ta Bir Çocuk adlı öykü kitabı, İsveç ve Alman televizyonları tarafından filme çekildi.

19 Mayıs 1997 tarihinde, Ankara Hipodrom meydanında verdiği konsere 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye’nin en büyük konserini gerçekleştirme unvanını kazanmıştır.[1]

 Alaçatı Livaneli karakterine bürünseydi

Roman kahramanlarıdır köşe başlarında çay yudumlayan

Türkü tutturmuş gençlerdir karşılaştığınız Arnavut kaldırımlı sokaklarda

Rüzgar sesinden beste yapmıştır sakinleri

Resimdir, seramiktir, heykeldir, özgün el sanatlarıdır her köşe başında saatlerce bakmak, incelemek istediğiniz

Barış kokar havası

Umuttur geleceği şekillendiren sohbetlerin tadı

Doğanın masumiyetidir sokaklarında, bahçelerinde saklı olan

Müziktir, edebiyattır, güzel sanatlardır yaşamı kalite ile buluşturan Livaneli’nin karakterinde Alaçatı’ya yansıyan…

 

 

 

2 Responses
  • Haluk Ziya Türkmen
    Eylül 26, 2021

    Holistik felsefi ve zihinsel tura çıkmak sınırları ortadan kaldırıyor sanki. Sanatçı olsa kim olurdu başka, hangi sanatçıyı marker olarak almalı başka. Ben Salim beyin ufuk turunda kendimi; Gordon Summer ı Sting e çeviren Sting i de, Hipodrom konserinde oluşan Seyirci Sanatçı Bağı’na imrendiren konumun iç dinamiklerini de, film endüstrisine bağımsız filmler ile değil oyunun kuralları ile rest çeken Sundance oluşumuna giden yolda buldum. Güzel seçimler olmuş. Alaçatı da, bir yerden bu benzetmeleri hak ediyor ise, aynı derinliğe dikkat etmeli. Dostlara selam.

    Salim Kadıbeşegil için bir cevap yazın Cevabı iptal et

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir